Makale : İnceleme : Oyun Metni: Yeniden Yaratma - Ülkü Ayvaz
Yeniden Yaratma - Ülkü Ayvaz
Kendini, giderek içinde yaşamış bulunduğu ortamı soruşturan, bir tür hesaplaşmaya giden bir yazarın yazma serüveni.
Enka Bilim ve Sanat ödülleri 1984 Tiyatro Birincilik Ödülü'nü kazanan Ülkü Ayvaz'ın Yeniden Yaratma adlı yapıtının ana konusu bu. Oyunun sonunda (77 sayfalık kitabın 76. sayfasının yarısında) sahneyi dolduran bir film ekibi seyirci/okuyucuya bir film çekiminde bulunduğu izlenimi verir. Böyle bir durum oyunun yapısını iki ana bölüme ayırır: 1) Yazar'ın yazma uğraşısını anlatan bölüm. Tiyatro Bölümü. (Ya da bizim öyle sandığımız.) 2) İzlenmiş olanların bir film çekiminden başka bir şey olmadığını söyleyen çok kısa bölüm. Sinema Bölümü.
Oyunda zaman kesin olarak belirtilmemekle birlikte iki düzlemde ele alınır. a) Yazar ve sevgilisi olan Kadın'ın «gerçek» zamanı; b) Yazar'ın anımsadıklarının, düşündüklerinin canlanmasıyla oluşan ve geçmişi kapsayan «düşsel» zaman. Yer de, zamana koşut olarak «gerçek» ve «düşsel» alanlar olarak değerlendirilir.
Uzam, ilk sahneler dışında, gerçek/düşsel ya da yaşanan/ yaşanmış olan’dan yola çıkarak ikiye ayrılmış: Sahnenin sağı ve ortası Yazar'ın Gençlik ve Olgunluk dönemlerine, soluysa Çocukluğuna aittir. Bir de bu belirtilen alanların dışında öyle bir yer vardır ki, diğerlerine göre daha yüksektir ve yalnızca bir kişi (Adam) tarafından kullanılır.
Tiyatro Bölümünde, yazmaya çalışan, düşünen, belleğindeki görüntüleri bir türlü dile getiremeyen Yazar görülür. Bu süreç içinde anımsadığı kişiler, olaylar, teker teker ya da aynı zamanda canlanır sahnede. Yazar'ın geçmişindeki çelişkileri, çatışkıları aktarılır seyirciye. Bunların arasında gerçekten yaşamamış ama söz konusu olan kişinin özlemlerini somut bir biçimde gösteren simgesel diyebileceğimiz kişiler vardır: Yaşlı Adam ve Adam. Yaşlı Adam, Anne'nin anlattığı masallarla yaşayan, onlarla özdeşleşen Küçükoğul'un beklentisinin ürünü alegorik bir kişiliktir. Adam'ın sahnede ayrı bir konumu vardır. Diğerlerine göre yüksekçe bir yere yerleştirilmiştir. Çıplak olarak betimlenir. Söylemi diğerlerinden özellikle farklıdır; yer yer destan'ı anıştırsa da onun yalınlığından oldukça uzaktır. Nedeni bir türlü anlaşılamayan karmakarışık Türkçesi, üzerinde önemle durulan bu rolü iyice belirsizleştirir.
Oyun kişileri hep bir şeylerin peşindedir. Anne kocasını bekler, Küçükoğul masallardaki Yaşlı Adam'ı, I. Delikanlı yitirdiği dizesini arar, Şapkalı Adam yaşamın anlamını... Bu insanların belirli bir" tanımlamaları, adları yoktur, Yazar'ın yaşantısında birer tip olarak kalırlar. Yazar'ın kafasından kopuk kopuk olarak geçen kişiler, olaylar, sahneye de öylece aktarılır ama bu geçişlerin sık değişmesi, ara bölümlerin çok kısa olması, oyundaki hareket yoksunluğu, yapıtı iyice durağanlaştırır. Kişilerin söylemleri de aynı soyut bağlamda sürer. Aralarında neredeyse absürde varan genel bir iletişimsizlik sezilir. Ama bu durumu doğuran temel sorunlar, altyapı, iyice belirtilmediğinden insanlar arası kopukluk yüzeysel olarak kalır, derinlik kazanamaz. O zaman da, önce bir yüzü, sonra rüzgârın uçurduğu bir dizeyi arayan l. Delikanlı'nın, ya da «İnsan nasıl kıyar canına?» diye çevresini soruşturan Şapkalı Adam'm arayışları gerçek anlamlarını yansıtamazlar. Bu umarsız arayış ve yalnızlığı vurgulamak için daha da ileri gidilir: I. Delikanlı. 1. Sokak Kadını'na «Dante'nin Cehennemi'ni bilir misin?» diye sorar. Ya da ona «Felsefenin Temel İlkeleri» kitabını armağan eder... Ama tüm bu öğeler yeterli birikim ve yoğunluğu gösteremediklerinden bir slogandan öteye gidemez. Diğer kişilerde de görülür aynı yüzeysellik. Oyuna tam olarak oturmamış bir durumları vardır. Aralarında gerçekten dramatik olan bir tek Yaşlılar grubudur. Tragedya korosunun işlevini üstlenmişlerdir sanki. Suskun bir koro. Tepkilerini bastonlarım yere vurarak çıkarttıkları sesle gösterirler. Yer aldıkları üç sahnede de karamsar ama uyarıcı bir tutum takınırlar.
Yapıtta sürekli olarak üç tema çıkar karşımıza: At, Çiçekli Elbise, Bahçe. Her üçü de bir özlemi dile getirir; çocukluk dönemine ya da terk edilen Toprak'a karşı duyulan nostaljik bir duygu da olabilir bu, güzel günlere de. Yer yer seks olgusu da katılmak istenmiştir oyuna. İnsanların bunalımlarının bir uzantısı olarak gösterilmek istenen bu sahneler ne yazık ki yadırgatıcıdırlar.
Ülkü Ayvaz, Yeniden Yaratma'yla tiyatromuzda yeni bir biçim arayışına girişmiş. Yalnız bu nokta bile övgüye değer, hele bu çaba oldukça genç bir yazardan geliyorsa. Bu yolda kendine sinema örneğini seçmiş. Ve kurgudan da anlaşılacağı gibi, tiyatro içinde sinemayı denemiş. Bu konuda önemli bir yanılgıya düşmüş, çünkü sinemayla tiyatronun birbirlerinden apayrı dilleri olduğunu iyi kavrayamamış. Işıkla sağlanan geçişler ve bol ses etmenleriyle sinemayla tiyatroyu bağdaştırabileceğini düşünmüş. Oyunun sonunda da film ekibini sahneye çıkartarak (Şaşırtmaca? Yabancılaştırma?...) işi noktalayacağım sanmış.
Ama yanılmış.
Biçim olarak yanılmış, çünkü ışıkla sağlanan geçişler, yukarıda da değindiğim gibi son derece çabuk ve kopuk olmuş. Bu da seyirci/okuyucunun dikkatini dağıtıyor, kendini oyuna vermesini engelliyor. Biçimin bu durumu doğal olarak içeriğe de yansıyor. Zaten çok anlam yüklenmemiş kopuk söylemler sık geçişlerle iyice havada kalıyor, mesaj aktarılamıyor.
Yeniden Yaratma, «çok ödüllü», ama yine de «yeni» bir yazarın yapıtı. Ülkü Ayvaz tiyatromuzdaki biçim arayışlarını sağlam temellere oturtursa ileride oyunlarını sahnelerde görebileceğimizi umuyorum.


  • OYUN ADI:
    Yeniden Yaratma
  • YAZAR:
    Ülkü Ayvaz
  • YAYIN ADI:
    Günümüzde Kitaplar
  • YAYIN TARİHİ :
    Ocak 1985
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,