Makale : İnceleme : Oyun Metni: Keyifli Bir Oyun: Molière Efendi
Keyifli Bir Oyun: Molière Efendi
Bir mizah ustası olan Mikhail Boulgakov, başka bir mizah ustasını, Molière'i anlatırsa ve kod olarak kendine Horace'ın bir özdeyişini, "Gerçeği gülerek söylememe ne engel olabilir?"i seçerse ve anlattıkları Özdemir İnce gibi usta bir ozan-çevirmen tarafından Türkçeye aktarılırsa, ortaya çıksa çıksa " Molière Efendi" kadar keyifli bir yapıt çıkar! Boulgakov'un büyük bir tiyatro tutkunu olduğu, kitabında ele aldığı her olayı işleyişinden, açıklamayı uygun bulduğu ayrıntılardan anlaşılmayacak gibi değil. Aynı bağlamda, ünlü Fransız tiyatrocusu Molière'le de yakından ilgilenmiş yazar, onun yaşam serüvenini uzun uzun incelemiş, düşünmüş, sorgulamış. "Molière Efendi" de anlatılan Molière doğal olarak; ama Molière'in ardından söylenen bir sanatçının inandığı, vazgeçemeyeceği sanatı uğruna verdiği ölüm kalım savaşı. Boulgakov öyküsünü anlattığı Molière'e mitoslaştırılmış bir kahramandan çok hırsıyla, direnciyle, zayıf ve güçlü yanlarıyla bir insan olarak yaklaşır.
Molière tiyatrosu da bunun sonucu olarak sanatçının içinde yaşadığı topluma verdiği bir yanıtı oluşturur.
Öndeyiş ve Sondeyiş olarak nitelendirebileceğimiz bölümleri saymazsak Boulgakov Molière'in yaşamını otuz üç bölümde anlatır. Aslında bunlara tablo demek daha yerinde olur sanırım. Her biri kendi içinde bir bütündür, birer başlıkları vardır ve Molière'in yaşamından önemli, belirleyici durumları içerir. Olayların yer ve zamanlarını belirtirken yazar çoğu zaman neredeyse sinema diline yaklaşan betimlemelerde bulunur; çevreyi, insanların konuşmalarını bir kamerayla tararmışçasına okurunun gözünde canlandırır, sonra geniş plândan yakın plâna geçip söz konusu kişi ya da olay üstünde odaklaşır. Kitabın daha başında Boulgakov okuruyla ilişkisinin niteliğini saptar. Anlatıcı olacaktır. Yapıtına verdiği adla sezdirdiği bu noktayı yazar şimdi biçim ve biçemiyle ortaya koymaktadır. Öndeyiş'e konulan başlıkla (Ebeyle Konuşuyorum) gösterilen ve yapıtın genelinde işlenen bu anakronik bakış açısı yine aynı bölümde sürdürülür. Yazar burada Geçmiş'e, Molière'i doğurtan ebeye seslenmekte, doğmasına yardımcı olduğu çocuğun kim olduğunu ona anlatmaya çalışmaktadır. Böyle bir girişten sonra Boulgakov başlar masalını, destanını anlatmaya. Masal ya da destan anlatmanın keyfi içindedir, duygulandığı yerlerde şiirsel konuşur, önemli bulduğu durumlarda, “burada çok önemli bir olayı dikkatinize sunmak isterim” benzeri uyarılarda bulunur ya da gözden kaçabilecek yerleri vurgular. Boulgakov uzun süredir merak ettiği bir olayı soruşturmuş, bilgilenmiştir de size tadını çıkara çıkara anlatmaktadır sanki. Böylesine coşkulu biri doğal olarak kendi yorumunu, düşüncelerini sokuşturmadan edemez! Molière konusunda çıkarılan dedikoduları aktarırken hemen “ bence bunların hepsi Armande’a kızar, her fırsatta kadına ”tekne kazıntısı”, “yılan dilli nükteci” türü benzetmelerle hakaret eder. Duygusaldır da, bu kadar acı çeken, savaşan Molière’in aptalca davranışları yüzünden başarısızlığa uğramasına hiç dayanamaz. Molière’in Burgonya Konağı’nın önemli oyunculardan biriyle alay etmesini yanlış bulur, üzülür, duygularını kırık bir biçimde belirtir. Duygusallığı, hayran olduğu yazarın zayıflığı karşısında isyanıyla, onu protesto etmesiyle de gösterir kendini: “Kibarlık Budalası”na Kral’ın isteği üzerine eklenen bölüm Boulgakov’u öfkelendirir, bu oyuna katkısı olan kimseyi kutlamayacağını belirttikten sonra “ne de yorgun Ve tedirgin Molière'i güzel bir oyunun içine tüküren böyle bir ara oyunu yapıtına aldığı için kutlayacağım'' diyerek sert bir eleştiride bulunur. Boulgakov kahramanını ele alırken onun ruhsal, durumlarından çok               toplumsal konumuyla ilgilidir. Gerçekten de Molière kitabın başından sonuna dek çevresiyle, Saray'la, seyircisiyle, çatışan bir insandır. Onu sürekli olarak bir savaş eylemi içinde görürüz. Hiçbir yenilgide pes etmemiş, her düşüş yeni bir sıçrayışa güç oluşturmuştur. Önce ailesine karşı direnmiştir. Molière, sonra Paris'e, sonra Taşra’ya. Önce Taşra'yı fethetmiştir, sonra Paris'i, sonra ailesini... Taşra'yı portakal yağmuruna tutulma pahasına kazanmıştır, yıllarca süren inanılmaz serüvenlerden sonra. Taşra başarısı Paris yolunu, Saray yolunu açmıştır. Bunun da bedeli olacaktır ama. Kral'ın gönlüne göre oyunlar yazmak, yani, kendini gökyüzünde bir yerlerde sanan Kral'ın küçümsediği soyluları yeren -ki bu Molière’in işine geliyordu- bale, müzik dolu oyunlar. Molière’in Kral'a verdikleri aldıklarından az mıydı, çok muydu bilinmez, bilinen tek şey bu arada bir sürü oyun yazdığı ve bunların çoğunun dünya tiyatro klasikleri arasında önemli yerleri bulunduğudur. Paris başarısı da yazara ailesinin yolunu açmıştır. Öte yandan, mutsuz bir evlilik, hastalık da Molière’in tiyatrosuna engel olamamıştır. Sonuna dek direnilmiş, ölüme ilk adım yine sahnede atılmıştır.
Başta Kral olmak üzere, krallığın en büyük yazarı olarak selamlanan Jean Baptiste Molière yaşamının sonuna doğru yakın dostu Boileau'ya şu açıklamada bulunur: "En küçük bir hoşnutluk duyduğum bir şey asla yazmadım hayatımda."
İki yüze yakın insan kalabalığının izlediği Molière’in tabutu bir sokaktan geçerken bir pencere açılmış, bir kadın görünmüş ve tumturaklı bir sesle sormuş:
"Kimi gömüyorlar?"
"Molière diye. birini," diye yanıtlamış bir başka kadın.
Ve ölümünden üç yüzyıl sonra Sovyet yazarı Boulgakov Molière’e şöyle seslenir: "İşte o! Orada, krallık oyuncusu, ayakkabılarında bronz kurdele düğümleriyle, orada! Ve ben, onu hiç görmek olanağı bulamamış olan ben, onu selâmlıyor ve elveda eliyorum."
  • OYUN ADI:
    Molière Efendi
  • YAZAR:
    Mikhail Boulgakov
  • YAYIN ADI:
    Günümüzde Kitaplar
  • YAYIN TARİHİ :
    Şubat 1986
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,