Makale : Tiyatro Üstüne : Atölye Çalışmaları: Atölye Çalışmaları Kongreye Renk Kattı
Atölye Çalışmaları Kongreye Renk Kattı
Dünyanın dört bucağından gelen yüze yakın sanatçının aynı yerde, aynı zamanda, aynı amaç için çalışması heyecan yaratan bir olaydı. Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün (ITI) 26 Mayıs - 2 Haziran tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilen 24. kongresi sırasında, yine İstanbul'da bir dizi workshop çalışması yapıldı.
Belirli bir gösteriye yönelik olmaktan çok, katılanların kendi aralarında yaptıkları doğaçlamalara dayanan bir "atölye" çalışması olarak tanımlayabileceğimiz workshoplar on beş günlük bir süreci kapsadı. Bu çalışmalara katılmak amacıyla, içinde Türkiye'de olmak üzere, tam otuz ülkeden doksanı aşkın sanatçı geldi İstanbul'a. Altı ayrı kümede toplanan sanatçılar, altı ayrı ülkenin (Kore, Tunus, Japonya, Fransa, A.B.D. ve Türkiye) yönetmenleri rehberliğinde on beş gün birlikte oldular. Çalışmaların son günü aynı zamanda yapılanların seyirciye gösterileceği gündü. Burada dikkati çeken ilk nokta, beşi AKM'de, biri (Ellen Stewart, A.B.D.) Aya İrini'de gerçekleşen çalışmalardan üçünün (Japonya, Kore ve Fransa’dan gelen yönetmenlerin atölyeleri) sahnede gösterileceğiydi. Bu da zaten seyirci önüne çıkmakla bir "gösteriye dönüşme” tehlikesi taşıyan doğaçlamaların sahne uzamında iyiden iyiye bir "gösteri", ya da "yapım" biçimini almasıydı.
Öyle de oldu.
Sahnede izlenilenler, katılan sanatçıların doğaçlama yoluyla giriştikleri bir "arayış süreci"ni yansıtmaktan çok, kendilerine verilen ve daha çok ölüm, yaşam, insan temalarını işleyen ve bize "bitmiş" gibi görünen çalışmaların sonucuydu. Aynı gün yapılan söyleşide, yaptıklarının bir gösteri olmadığını ısrarla vurgulayan yönetmenler, yalnızca sanatçılardan gelen verilerin kurgusunu yaptıklarını, bunları bir araya getirdiklerini söylediler. Ayrıca Japon yönetmen Shigeyuki Toshima, doğaçlamalarda her zaman sınırlamadan yana olduğunu belirtti.
Tunuslu yönetmen Mohammed Driss ile Türk yönetmen Çetin İpekkaya kendi atölyelerinde gösterdiler çalışmalarını. Her ikisinin de savı aynıydı: "Bu bir doğaçlama çalışmasıdır, bitmiş bir ürün değildir, tiyatro araştırmasında bir aşamadır yalnızca. Şimdi bir çalışmamıza tanık olacaksınız, yoksa biz size bir şey sunmuyoruz". Gerçekten, her iki yönetmen de, "sanki" aralarında çalışıyorlarmış "gibi" davrandılar. Biz de onları "seyrettik". Tunuslu yönetmen ilişki düzleminde Rastlantı ve Zorunluluk üstünde durduklarını belirtirken, Çetin İpekkaya daha çok oyuncunun kendi kendiyle, ötekilerle olan ilişkisi ve Bütün ile Öğe bağlantısıyla ilgili alıştırmalar yaptı. Her iki çalışmaya katılan sanatçılar, ne kadar biz yok muşuz gibi hareket etmeye çalıştılarsa da biz oradaydık ve iki kesim de birbirlerinin fazlasıyla farkındaydı: Seyirciler, kendilerine ayrılmış uzamlarında durup oyuncuları seyrettiler. Sahnelenen ise, yönetmen ve asistanlarıyla birlikte çalışan sanatçıların oyunuydu.
Ve Aya İrini ve Ellen Stewart.
Ellen Stewart'ı uzaktan-yakından tanıyan herkesin aklına şu soru takıldı önce: Neden Ellen Stewart? New York'ta bulunan La Mamma E.T.C. Tiyatrosu'nun kurucusu ve başarılı bir yöneticisidir o; yine anımsadığımız kadarıyla on beş yıldır bu tür hiçbir yaratıcı çalışması olmamıştır. Ama yine de insan, iyiye ve güzele tüm susamışlığı içinde, umutla beklemeye koyuluyor.
Bir noktayı belirtmekte yarar var: Workshoplar başlamadan önce, ortak bir temadan yola çıkılmasını düşünen düzenleyiciler, Refik Erduran'ın kaleme aldığı bir metni önermişlerdi sanatçılara. Ne var ki, atölye çalışmalarını seyrettiğimizde çoğu sanatçının kendi bulduğu temayı işlediği gözlendi. Ellen Stewart da bunlardan biriydi. Yunus Emre'yi seçmişti. Başka bir ilginç nokta da, Ellen Stewart'ın workshop'una katılanların tümünün Türk oluşuydu, aralarında oldukça deneyimli ve başarılı oyuncularımız da vardı. Metin uyarlaması Ellen Stewart'a ait olduğu gibi, şarkı bestelerini de o yapmıştı.
Dünyanın en güzel tiyatro mekânlarından biri olan Aya İrini'de izlediğimiz, daha doğrusu izlemeye çalıştığımız, giysisiyle, sahnelenmesiyle, müziğiyle, (oyunculuktan söz edilemez, çünkü hiç kimse kullanılamamıştı) son derece başarısız bir Yunus Emre müzikaliydi! Her şeyden önce, bir workshop çalışması değildi; giysilerden broşüre, sahneleme anlayışından aksesuarlara dek her şey bir "gösteri" için hazırlanmıştı, on gün içinde (Ellen Stewart geç gelmişti İstanbul'a) çıkartılan bir oyun,(öte yandan, yine de oyun olarak seyretmeye çabaladığımız, Yunus Emre'yi ele almaktan çok, niteliksiz ve ilgisiz bir biçimde ön plana çıkartılan diş buğdayı, sünnet ve düğün törenleriydi, bir de oyun havaları ve de anlamakta güçlük çektiğimiz garip bir Yunus Emre müziği. Gösteri sonunda yaşanan büyük düşkırıklığı yalnızca o ünlü Bizans kilisesini tıka basa dolduran bin küsür seyircinin değil, workshop'a katılan oyuncuların da yüzünden okunuyordu.
Uluslararası ITI Kongresi kapsamında düzenlenen workshop çalışmalarının yararlı olduğuna inanıyorum, yeter ki aksayan yerler görülebilsin, özeleştiri yapılabilsin. Örneğin, doğaç olanı gösteriye dönüştürme eğilimi, "yapılanları gösterme" koşulunun kalkmasıyla giderilebilir, ya da aynı bağlamda büyük eksikliği duyulan atölyeler arası ilişki kopukluğuna çözüm getirilebilir. Ya da atölye yönetmenleri seçiminde daha titiz davranılıp Ellen Stewart yanlışlarına düşülmez.
Bu tür çalışmaların yararlı olduğuna inanıyorum, çünkü her şeyden önce, Bangladeş'ten, İsveç'ten, Mozambik'ten, Uruguay'dan, Kamerun'dan, Mali'den, Finlandiya'dan, dünyanın dört bucağından yüze yakın sanatçının gelip aynı yerde, aynı zamanda, aynı amaç için çalışması çok heyecanlandırıyor insanı. Çünkü artık kültürlerarası ilişkinin, alış-verişin önemini kavramaya başlıyor dünyamız. Belki de "Yeni Tiyatro" adı altında kendini duyurmaya başlayan tiyatronun da çıkış yolu budur. Kim bilir.
  • YAYIN ADI:
    Milliyet Sanat Dergisi
  • YAYIN TARİHİ :
    15 Haziran 1991
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,