Makale : İnceleme : Oyun Metni: İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?
İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?
Nazım Hikmet, İvan İvanaoviç Var mıydı, Yok muydu? oyununu 1955 yılında Moskova'da yazmış. Oyun aynı kentte afişten indirilmeden önce birçok yerde sahnelenmiş, büyük ilgi toplamış, tartışma konusu olmuş; Fransızca'ya çevrilip Jean Paul Sartre'in yönettiği ünlü "Les Temps Modernes" dergisinde yayımlanmış. "İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?" kendi ülkesinde, yazılmasından tam 30 yıl sonra ilk kez basılıyor!... Metin, Nâzım Hikmet tarafından düzeltilip temize çekilmiş ve Sofya'da Türkçe basılmış. Öte yandan yazarın çıkardığı bir bölüm kitabın sonuna konulduğu gibi ekledikleri de köşeli ayraçlar içinde metinde belirtilmiş. İvan Ivanaoviç Var mıydı, Yok muydu?, Sovyetler Birliği yöneticilerinin bürokratlaşarak halktan kopmasını, giderek sınıflaşmasını ele alır. Oyunun büyük bir bolümü bir Sovyet kasabasında geçer. Ama yazarın da belirttiği gibi, Lehistan kasabasında da geçebilir, Macar, Romen, Çek kasabasında da. Kısacası, "sosyalizmi kuran yahut temellerini atan herhangi birinin kasabalarından birinde yaşanabilinirdi bu piyeste seyredeceğiniz işler." Zaman, sosyalizmin kurulmuş olduğu dönemdir. Kişilerse birer stereotip olarak işlenmişlerdir. Kimilerinin kodlanması dış görünüşlerine göre yapılırken (kasketli, Hasırşapkalı), bir bölüm uğraşlarına göre tanıtılmış (Heykeltıraş, Fotoğrafçı, Muhabir...), diğerlerine de tipik adlar verilmiştir (Petrof, İvan, Anna...).
Oyun, Sergey Konstantinoviç Petrof, Kasketli, Hasırşapkalı ve İvan İvanoviç üstüne kuruludur. Petrof, "sorumlu mevkii sahibi" olan eski bir fabrika tesviyecisidir. Son derece namusludur, "daireye vaktinden biraz önce gitmesini âdet edinmiştir", insanlara kâğıtlardan çok inandığından formaliteleri, bürokrasiyi her zaman uygulamaz. Birlikte çalıştığı insanlara hiyerarşi gözetmeden davranır, herkesin yardımına koşar. İvan İvanoviç'in yaşı, çağı belirsizdir. Petrof'un babası yaşındadır, hatta büyükbabasının, hatta dedesinin... Bildiği tek şey genç yöneticinin düşmanı olduğudur. "Kanser nasıl insan etinin, kurt nasıl derinin düşmanıysa ben de Sergey Konstanivoç'in öyle düşmanıyım." Petrof'a yaşamı boyunca çekeceği bir acı vermek istemektedir. Bu konuda Kasketli ve Hasırşapkalı'ya başvurur. Hasırşapkalı tam anlamıyla bir demagogdur. Yararsız, boş bilgilerle donatmıştır kendini; her şeyi çarpıtmada, yanlış yönlendirmede üstüne yoktur. Kasketli, Hasırşapkalı'nın karşıtını oluşturur. Kendini, "Ben işçisi, kolhozcusu, aydınıyla halkım" diye tanıtırken Hasırşapkalı için "bu da bana basit halk diyendir" der. Doğrucudur, haktan yanadır. İvan İvanoviç'e benzettiği Hasırşapkalı'nın tersine hep Petrof’u destekler, onu uyarmaya çalışır.
Uzun bir süre Petrof’un zayıf noktasını araştıran İvan İvanoviç sonunda istediğini bulur: Sevginin yanı sıra, kesinlikle "otorite" ve "hava"sı olması gerektiğine inandırır onu. Havası ve otoritesi olmayan bir yöneticinin işlerini hakkıyla yapamayacağına ikna eder. İvan İvanoviç işe, Petrof'u olduğundan çok daha yakışıklı gösteren, madalyon dolu, görkemli portrelerini asmakla başlar. Sonra ünlü bir yontucuyla aynı konuda anlaşır. Sıra işyerinde çalışanlara karşı takınılacak tununa gelmiştir. Petrof'a daha mesafeli, buyurucu davranması öğütlenir. Kasketli'nin uyarıları da boşa gider; Petrof'ta belirgin bir değişiklik izlenir. Eski Petrof değildir artık, kalın kapılar ardında oturan, sağa sola bağıranı çabucak yorulan bir "âmir" olmuştur. Hasırşapkalı'yla İvan İvanoviç'in dilini konuşmakta, onlar gibi giyinmekte ve doyumsuzlaşmaktadır. Çevresinden iyice kopan, çekinilen bir insan olan Petrof acı çekmeye başlar. Önce baş ağrısıyla başlayan acı gittikçe manevileşmekte, "bulunan gönül" acısına dönüşmektedir; "içinde, yüreğinde korkunç bir karanlık" duymaktadır. Çağrılı olarak gittiği Büyük Kent'te gördükleri, yaşadıkları, bir başka kendisi olan Konstantin Sergeyeviç'le karşılaşması. Sergey Konstantinoviç'i allak bullak eder ve Petrof değişiminden bu yana ilk kez düşünmeye başlar. Bütün olup bitenlerin ayrımına varır ansızın, zaman yitirmeden kendi yerine dönüp İvan İvanoviç’i aramaya koyulur. İvan İvanoviç?... Kimse böyle birini tanımamaktadır. Sorularının yanıtı, onu hiç yalnız bırakmayan Kasketli'den gelir. Kasketli, varlığı konusunda seyircileri soruşturan İvan İvanoviç'e sopayla vururken darbelerden Petrof korunmaya çalışır. Ve İvan İvanoviç yok olur. Yanıt verme sırası seyircidedir artık. İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? da Nâzım Hikmet, her insanın içinde yatan ve ayaklanmak için küçücük bir uyarı bekleyen İvan İvanoviçler'i eleştirirken, Kâtip tipinde görüldüğü gibi, neredeyse mazoşist bir keyifle onların uydusu olan bilinçsizlerle de alay eder.
Üç perde ve tablolardan oluşan oyun epik biçimde yazılmıştır. Kimi tablolara, kişilerin dolaylı ya da dolaysız tanıtıldığı, o bölümde olacakların okuyucu/seyirciye önceden aktarıldığı ya da genel durumu sergileyen ön oyunlar eklenmiştir. Ön oyundan oyuna geçişler göstermeci olarak gerçekleştiği gibi yapıtın genelinde de yabancılaştırma yöntemlerine sık sık rastlanır. Daha çok söylem düzeyinde karşılaşılan bu durumlarda oyun kişileri okuyucu/ seyirciye doğrudan doğruya seslenir, oyundan söz eder, yazarı eleştirir. Ya da, "Beni sahnede bir müddet yalnız bırakır mısınız?", "Sonuncu tabloya ulaştık, bakalım yazar nasıl bağlayacak?" türü repliklerle bir tiyatro olayının yaşandığını sürekli olarak anımsatır. Nazım Hikmet dolaysız olarak da, Ses'iyle, oyuna katılır. Yapıtlarından rahatsız olanların/ olabileceklerin düşüncelerini ("Rahat, bırakın bizi... Ne de olsa misafirimizsiniz şurda... İlle de yazacaksanız sonunu tatlıya bağlayın...) İvan İvanoviç'in ağzından duyurur önce. Ardından, kararlı ve kesin yanıtını "Nazım'ın Sesi" aracılığıyla verir: "Ezeceğim başını senin... Sonu da senin istediğin gibi değil..." Öte yandan, oyun kişilerinin sahneye doğrudan çağrılmaları, İvan İvanoviç'in tasarladıklarının beyazperdeye yansıtılan fotoğraflarla gösterilmesi, Konstantin Sergeyeviç'in Petrof’un ikizi olması, havuzun sınıfsallık gözetilerek ikiye bölünmesi gibi öğeler Nazım Hikmet'in mesajını doğrudan aktarabilmek için yeğlediği biçemin birer parçasıdır.
"İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? Moskova’da sahneleneceği sırada Nazım Hikmet yöneticilerin oyuna karşı gösterecekleri tepkiden kaygılanmıştır. Metinde de bu rahatsızlığını dile getirip Kasketli'nin ağzından kendini, gizlice ve ima yoluyla, Sovyet düşmanlığı, ideolojik yanlışlık yapmakla suçlayanları açık olmaya, yazara da aynı biçimde savunma hakkı vermeye çağırır. Şairin korktuğu başına gelir. Oyun kısa bir süre sonra kaldırılır. Ama Nazım Hikmet her şeye karşın iyimserdir. O böyle durumların bir geçiş dönemini oluşturduğuna inanmaktadır. Oyununun daha başında Kasketli'ye şunları söyletmiştir. "Öküze benzemek için şişen kurbağalar, arslan postu giyen eşekler filan ancak 1999 yılında düşecek hayvanat bahçelerine. Demek ki bu piyeste seyredeceğiniz 1999 yılında saydığımız memleketlerde artık geçemez."
İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? oyunu Nazım Hikmet'in, öküze benzemek için şişen kurbağalara, arslan postu giyen eşeklere tiyatro diliyle verdiği yanıttır. Yapıtın Türk Tiyatrosu'na katkısının yanı sıra bir değeri daha vardır: Nazım Hikmet, emekçiyi ezen herhangi bir otoritenin her zaman karşısında olduğunu ve "yılanın başını gördüğü yerde ezeceğini" göstererek özgür, inançlı sanatçı kişiliğini bir kez daha kanıtlamıştır bu oyunda.









  • OYUN ADI:
    İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?
  • YAZAR:
    Nazım Hikmet
  • YAYIN ADI:
    Günümüzde Kitaplar
  • YAYIN TARİHİ :
    Ocak 1985
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,