İktidarda sanat korkusu
Aslında son günlerde izlenen Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimlerine bir bütünün parçaları olarak bakmakta yarar var. Aralık ayında Meclis'e getirileceği söylenen "Türkiye Sanat Kurumu" nun kuruluşuna ilişkin yasada ödenekli sanat kurumlarının kapatılarak İl Kültür Müdürlüklerine bağlanacaklarını öğrendik. Buna göre bir şey yapmak isteyen sanatçı bireysel olarak, o da başarabilirse, tasarısını hazırlayıp ekonomik destek için Sanat Kurumu'na başvuracak ve Başbakanın "uygun gördüğü" işler onaylanacaktır. Tiyatroların devletten "karşılıksız" destek görmeyeceğini böylece açıkladıktan sonra bakan Ömer Çelik,  günümüzde siyasi iktidarın kültür- sanat alanına müdahale ettiğini ve çoğulculuktan yana olduklarını söyleyenlerin devletin şemsiyesi altındaki kültür sanat ilişkisinin sürmesinden yana olduklarını belirtti.  Bir çelişki söz konusuydu ona göre. Bu kişiler hem sanatçının özgür, muhalif olmasının kaçınılmazlığını dile getiriyorlar, hem de "bu karakterin memur kavramı içinde kalmasından yana" tavır alıyorlardı. Ve şöyle bağlıyordu sözlerini: "Bu çelişkiden Türkiye için anlamlı bir kültür ve sanat ortamı çıkmaz." Ne ki, asıl çelişki içinde olan bakanın kendisiydi. Bilindiği gibi, hepimizin ödediği vergilerle "karşılıksız olarak" verilmesi gereken desteğin amacı, tiyatro topluluklarının yaşadıkları ekonomik sıkıntıları az da olsa hafifleterek bağımsız ve özerk kalmalarını sağlamak ve daha güzel, daha sağlıklı oyunlar seyredebilmemizi olası kılmaktır. Oysa hükümet koşula bağlar yardımı, hem de kazanç peşinde koşan küçük esnaf mantığıyla, "ben sana parayı veririm, ama işime gelirse..." kafası.  Oysa, tam da bu tutum sanatçıyı edilgen memur düzeyine indirger. Bundan da çıksa çıksa değil çoğulculuk, iktidarın sesini yansıtan çirkin bir tekilcilik çıkar.
Geçtiğimiz günlerde özel tiyatrolara verilen devlet desteğiyle ilgili yapılan açıklamalar ileride yapılmak istenenin küçük bir uygulaması niteliğindeydi: Bakanlık, Gezi eylemlerini destekleyen tiyatrolara destek vermedi. Yani iktidar, kendisine direneni destekleyeni cezalandırdı. Öte yandan, Devlet Desteği Kurulu'nda yer alanların duruşu da içler acısı durumumuzun bir başka yanını gösterdi: Yedi kişiden dördü ( İşi "tesettürlü oyuncu olabilir"e dek vardıran DT genel müdürü Mustafa Kurt da içlerinde olmak üzere) atanmış üyelerdi.  Geriye kalan ve tarihe geçecek bu utanç belgesi karşısında derhal Kurul'u terk etmeleri gereken üç sivilden biri olan yazar Refik Erduran "şerh" koyduğunu bildirirken kendini akladığını sandı; Prof. Dr. Semih Çelenk absürd, üstelik yanlış bir açıklamayla daha da güç duruma düşürdü kendini; yazar Turgay Nar'a gelince, ondan zaten bir tepki beklenemezdi...
Meğerse Gezi eylemlerini destekleme gerekçesi yalnızca bir bahane, daha doğrusu, bir taşla iki kuş vurma girişimiymiş. Devletten destek alan özel tiyatroların açıklanmasının hemen ardından, asıl hedefi gösteren yeni bir ölçüt daha duyuruldu: "Genel ahlak kurallarına uygunluk". Bu da yetmedi; tiyatroları daha sıkı denetleyebilmek, güdümleyebilmek için, imzalanması gereken bir protokol/anlaşma çıkarttılar ortaya: Çalışmaları "Genel ahlak kurallarına" (hangi ahlak?) uymayanlar aldıkları desteği geri vermek zorunda kalacak, hem de on beş gün içinde! Yetmiyor, bir de sahnelenecek oyunun metni isteniyor!... Kısacası, iktidar partisi tehditle, sansürle tiyatroyu, giderek sanatı egemenliği altına almak istemekte. Yaptığı, örgütlü zorbalıktan başka bir şey değil. Zorbalık, korkunun göstergesidir.  AKP iktidarı sanattan korkmaktadır. Sanatın eylemci, dönüştürücü yanından korkmaktadır. Yapmak istediği; kendinin beceremediği çünkü algılayamadığı, dünya görüşüne sığmayanı bastırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. AKP iktidarı sanatın büyük bedenine kendi daracık, çarpık giysisini geçirme çabası içindedir, ancak bunu yaparken kendi dikişleri de atmakta.
Türkiye'de hangi tiyatro topluluğu bu ensiz, çapsız kılıfı geçirmek ister üstüne? Bağımsızlığına. özgürlüğüne düşkün hangi  topluluk boyun eğecektir?..
Sivil tiyatro örgütleri, kendilerini tatmin etmekten vazgeçip ne zaman gerçek anlamda "Hayır" diyecektir?
Ne zaman tüm sanat dalları, aslında sanatın tehdit altında olduğunu algılayıp hep birlikte seslerini yükseltecektir?
Deli Dumrul yasalarına karşı kararlılıkla karşı gelmenin zamanı gelmedi mi hala bu ülkede?...
  • YAYIN ADI:
    Cumhuriyet gazetesi
  • YAYIN TARİHİ :
    30 Kasım 2013
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,