Makale : Tiyatro Üstüne : Diğer: Ölümünün 100. Yılında; Victor Hugo Fransız Tiyatrosu'na* Karşı
Ölümünün 100. Yılında; Victor Hugo Fransız Tiyatrosu'na* Karşı
Ölümünün 100. yıldönümü kutlanan Victor Hugo'nun ilginç ama ülkemizde fazla bilinmeyen bir olayı da 1837 yılında Fransız Tiyatrosu'nu  mahkemeye vermesidir. Neden, yazarın Mariorı de Lorme ve kısa adıyla Angelo  adlı oyunlarının tiyatro tarafından gerekçesiz, keyfi  olarak sahneden kaldırılması, tiyatronun, yaptığı sözleşmelere uymamasıdır. İki ayrı mahkemede (Seine Ticaret Mahkemesi ve Paris Kraliyet Mahkemesi) ele alınan ve dört oturumda sonuçlanan davayı Victor Hugo kazanmıştır. Fransız Tiyatrosu ceza olarak yazara 3000 Frank dolaylarında tazminat ödemenin yanı sıra gerek siyasal, gerekse yazınsal sansür yüzünden sahnelerden kaldırılmış olan yapıtlarını, saptanan tarihler içinde, yeniden oynatmak zorunda kalmıştır. Duruşmaların tümünde hazır bulunan Victor Hugo, genelde yalnızca izleyici olmayı yeğlemişse de, kimi zaman dayanamayıp, tarihsel sorumluluk adına söz almıştır. Söylevleri, daha çok yazın ve sanat insanlarından oluşan dinleyicileri heyecanlandırmış, büyük ilgi toplamıştır. Öte yandan, Victor Hugo gibi bir yazarın Fransız Tiyatrosu gibi dönemin en etkin devlet kurumunu mahkemeye vermesi kamuoyunun dikkatini çekmiş, yayın dünyası duruşmalara büyük yer vermiştir. O dönemde Gazette des Tribunaux'da çıkan ve kısaca aktarmaya çalışacağımız mahkeme tutanaklarının yazın tarihinin önemli bir döneminin önemli belgelerini oluşturduğu kuşkusuz. İlk duruşma 6 Kasım 1837 tarihinde Paris'te Seine Ticaret Mahkemesinde olur. Victor Hugo'nun avukatı Paillard de Villeneuve yazarın, beş yıldır yaptığı sözleşmelere uymadığı için, Fransız Tiyatrosu'nun cezalandırılmasını istediğini açıklar; Victor Hugo'nun, bir tiyatronun ilgisini çekmek için adalete sığınan insanlardan olamayacağını, Fransız Tiyatrosu'nun da yaptığı sözleşmelere uymama nedeni¬ni seyircilerin tutumuna bağlayamayacağını söyler.
Avukat; Victor Hugo'nun Fransız Tiyatrosu'nu utandırmayan, tam tersine, tiyatronun hep peşinde koşmuş olduğu bir yazar olduğunu belirttikten sonra, "bu durumda," der, "davanın amacı nedir? Bizi bu tuhaf duruma düşüren nedir? İşte burada beyler, dava, özel bir tartışmanın sınırlarını aşan genel bir nitelik kazanır. Gerçekten de tüm bunların altında bir yazınsal özgürlük yatıyor, bir tiyatro tekeli sorunu. Burada söz konusu olan, Devlet'in paraca desteklediği, onun bütçesiyle geçinen bir tiyatronun herkese açık olması, ya da yalnızca birtakım kişilerin tekeli altında bulunmasıdır; şu ya da bu tür tiyatroyu yeğlemesidir ve de tedirgin bazı yayın çevrelerini kırma kaygısıyla yaptığı gibi, sözleşmelere uymamasıdır..." Paillard de Villeneuve, Victor Hugo'nun Marion de Lorme ve Hernani adlı oyunlarını yazdığı dönemde açığa çıkan Eski/ Yeni çatışmasından söz eder, yazarın yeni akımın başını çektiğini ve bu yüzden eski'yi savunan yazarlarca tedirginlikle karşılandığını vurgular. Oysa son kararı halk verecektir; nitekim herkes sabırsızlıkla yeni okulun yapıtlarını sahnelerde görmek istemektedir. Oysa bu başarı, Fransız Tiyatrosu'nun bir tek kendilerine ait olduğunu sananları ürkütür. Ne pahasına olursa olsun Tiyatro bu yeni akıma kapanmalıdır! İşte o zaman -başta Victor Hugo’ya karşı olmak üzere- bir dizi entrika, kulis etkinlikleri başlatılır. 1829'da yedi akademi yazarınca krala gönderilen ve Fransız Tiyat¬rosu'nun yeni okulun yapıtlarını oynatmamasını isteyen dilekçe de işe yaramaz.
Burada avukat, Victor Hugo ve Fransız Tiyatrosu arasında yapılıp da Tiyatroca uyulmayan sözleşmeleri ele alır, her yıl Tiyatro'nun bütçesi oluşturulurken yazınsal tartışmalara da değinerek tüm bu eylemlerin, yazında yenilik yanlısı olanlara karşı tekelci bir tutumun sonucu olduğunu öne sürer. Öte yandan sözleşmeleri sürekli olarak çiğnemenin gerçek amacının parasal çıkar ya da hasılat kaygısı olmadığını belirtir, çünkü Victor Hugo, yapıtlar hasılat rekorları kıran yazarlardandır. "Burada," diye sürdürür savunmasını, "Victor Hugo yalnızca kendi özel çıkarları için konuşmuyor, onunla aynı alanda ilerleyen herkes adına, tiyatronun özgürlüğü ve sanat adına konuşuyor; bugün karşı geldiğim suistimalin nereye kadar gidebileceğini bilmeniz gerek!"
Paillard de Villeneuve konuşmasını, kendilerine zorla kabul ettirilmek istenen resmi yazın'la araları iyi olmayan yazarların Fransız Tiyatrosu'nca dışlandığını söyleyerek sürdürür ve bunu birtakım sayısal verilerle kanıtlar. Çok tutulan bazı yazarların yapıtlarının oynanmasının haklı bir neden olduğunu, ama bunun yanısıra en azından onlar kadar başarı gösteren diğerlerinin de sahnelenmesi gerektiğini belirtir. "Bu olay," der, "biraz garip gelmiyor mu sizlere? Tüm başarılarına karşın Fransız Tiyatrosu'nun sekiz yıldır unutulmaya mahkûm ettiği Victor Hugo'nun bütün yapıtları yaban¬cı dillere çevrilmiş ve Londra, Viyana, Madrid, Moskova gibi kentlerde başarıyla sahnelenirken bir tek Fransa'da, kendi ülkesinde, oyunlarını göremiyordur yazar."
Victor Hugo'nun avukatından sonra söz alan Fransız Tiyatrosu'nun avukatı Delangle, Villeneuve'ün yazınla ilgili söylediklerine karşı çıkmakla birlikte sözleşmeler sorununu kabul eder. Ama sözleşmeler yetkili kişilerce yapıl¬mamıştır. Ayrıca Victor Hugo çifte rol dağı¬lımı ilkesine uymamıştır. Victor Hugo rol da¬ğılımı konusundaki suçlamaya da, iki oyu¬nun (Marion de Lorme ve Angelo) kaldırılma gerekçelerine de (düşük hasılat) karşı gelir. Öte yandan Paillard de Villeneuve, diğer nok¬taları da kabul etmez, sözleşmeler konusunda söylenenlerin Fransız Tiyatrosu'nun zavallı¬lığını gösterdiğini belirtir. Bu arada Victor Hugo dayanamayıp ayağa kalkar:
"...Beyler, davada sözkonusu bir tek ben olsam konuşmayacaktım, ama tek ben değilim söz konusu olan, burada davası benim davama karışmış olan yazındır. Demek ki sesimi yükseltmem gerek. Kendi özel çıkarı için konuşmak, bir görevdir, bir görevin önünde hiçbir zaman gerilemem. Gerçekten de beyler, Fransız Tiyatrosu'nun bu olayda takındığı tutum bütün tiyatro yazını için ciddi bir uyarıdır. Burada imlenmesi gereken bir sistem, bü¬tün yazarların almaları gereken bir ders vardır..."
Yazar böyle bir başlangıçtan sonra sözü Fransız Tiyatrosu'na getirir. Müdürünün iki yüzlü bir adam olduğunu söyler: Biri yazarlara dönüktür, diğeri mahkemeye. Fransız Tiyatrosu'yla ilişkisini anlattıktan sonra onun ne denli keyfi ve çıkarcı davrandığını vurgular. Yedi yıl süren bir sabır ve suskunluk döneminden sonra mahkemeye başvurmaya karar vermiştir; yasalara başvurmuştur çünkü yasalar diğer mülkiyetleri korudukları gibi yazınsal mülkiyeti de korumalıdır. Victor Hugo, Fransız Tiyatrosu'nun müdürünün iki yüzü¬nün aslında iki maske olduğunu, bunlardan biriyle yazarları, diğeriyle de adaleti aldattı¬ğını söyler ve şöyle bir açıklamada bulunur: "Beyler, Fransız Tiyatrosu müdürü dediğim zaman belirli bir kişiyi kasdetmiyorum. Benim burada suçladığım, müdürlük sıfatıyla oturmuş olan, oturmakta olan ve oturacak olan kişidir. İmlediğim, konumun kendisidir, o belirsiz, nitelenemeyen konumdur. Zaten sizler de görmektesiniz, Fransız Tiyatrosu’nun müdürü, bir yandan yazarlardan, öte yandan adaletten köşe bucak kaçan bir gölgedir.”
Bu konuşmanın ardından savunma avukatıyla yazar arasında hasılat konusuyla ilgili bir tartışma geçer. Victor Hugo söylevini Fransız Tiyatrosu'nu kötü niyetli davranmakla suçlayarak ve ona gereken dersi adaletin vermesini dileyerek bitirir.
20 Kasım 1837'de aynı mahkemede gerçekleşen ikinci duruşmada karar açıklanır. Yazar Victor Hugo, Fransız Tiyatrosu'yla olan tüm çatışmalarında haklı bulunmuştur.
5 Aralık 1837'de, bu kez Paris Kraliyet Mahkemesinde ele alınan davada söz önce savun¬maya verilir. Avukat Delangle, Seine Ticaret Mahkemesi'nin kararına karşı çıkarak Victor Hugo'nun Fransız Tiyatrosu'na verdiği oyun¬larının durumlarını teker teker inceler, yazarın maddi ve manevi olarak şı¬marık davrandığını, yakınmaya hakkı olamayacağı¬nı söyler. Ticaret Mahkemesi'nin basın ve ka¬muoyundan etkilenerek "yarı hukuksal yarı yazınsal" bir tutum takındığını açıklar. Ada¬letin gölgesini bile bulamadığı kararın olduk¬ça şiirsel ve liberal olduğunu belirtir.
Victor Hugo'nun avukatıysa daha çok uyulmayan sözleşmeler üstünde durur. Yazarın yapıtlarının iyi hasılat yaptığını sayılarla kanıtlar. Fransız Tiyatrosu'nun hasılat cetvelini göstermekten kaçındığını anımsattıktan sonra bu sonuçları kendi çabalarıyla elde ettik¬lerini bildirir. Delangle araya girmeye çalışsa da Paillard de Villeneuve konuşmasını sürdürür: Sözleşmelerdeki geçersiz imzalara değinir, suçlamaları yanıtlar, Victor Hugo'ya karşı yapılan entrikalardan örnekler verir (oyunu erken başlatma, oyuncunun haber vermeden gelmemesi, suflörün beceriksizliği...)
Yeniden söz isteyen savunma avukatı, açıklanan hasılat konusunda düzeltmelere giderse de Victor Hugo buna şiddetle karşı çıkar. Fransız Tiyatrosu temsilcisiyle mahkeme baş¬kanı arasında geçen kısa ve sert tartışmadan sonra Victor Hugo izin isteyerek, Paris Kraliyet Mahkemesi'nin onay kararını büyük ölçüde etkileyen önemli konuşmasını yapar. Sonuç aynıdır. Yengi yenilikçi yazınındır, adaletindir, demokrasinindir.
Victor Hugo’nun söylevi
"İlk mahkemede de belirttiğim gibi, söz alıyorsam eğer, işin içinde genel bir çıkar olduğundandır. Burada söz konusu olan ben değilim beyler, söz konusu olan tüm bir yazındır! Ve bu duruşma onun için yaşamsal bir sorunu çözümleyecektir...
Gerçekten de beyler, biraz önce açıkladığım o önemli olgu davanın kendinden doğmakta¬dır. Peki nedir bu dava? İnceleyelim. Bu davada benim iki rakibim var: Birini herkes bi¬lir; ötekiyse gizli saklı, örtülü biridir. Herkesin bildiği, ciddi bir rakip değildir, Fransız Tiyatrosu'dur. Gizli rakip tek gerçek olandır. Kimdir o? Biraz sonra öğreneceksiniz. Herkesin bildiği rakibimin, Tiyatro'nun, ciddi bir rakip olmadığını söylüyorum. Gerçekten de Fransız Tiyatrosu için neyim ben? Tiyatro yazarı. Peki hangi tiyatro yazarı?...
İşte beyler, bütün sorun burada yatıyor. Tiyatrolar için beyler, iki tür tiyatro yazarı vardır, onları zengin eden yazarlar ve onları batıran yazarlar. Tiyatrolar için, para getiren oyunlar iyi oyunlardır; para getirmeyenlerse kötü oyunlar. Kuşkusuz bu tür bir yargılama geçersizdir ve gelecek kuşaklar yazarları daha başka nedenlere göre sınıflayacaktır. Ama şimdi burada yazın sorununu dile getirmek yersiz, biz gelecek değiliz, biz bu çağı yaşıyoruz.
Bu çağı yasayanlar içinse, özellikle mahkemeler için, bir oyunu iyi bulan eleştirilerle bir oyunu kötü bulan eleştiriler arasında kesin olan, kanıtlanmış olan, yadsınamaz olan bir tek şey vardır ki, o da maddi olgudur, rakamdır, hasılattır, paradır. Çağdaşlar oyunları çoğunlukla kötü olarak yargılar, bu olabilir. İnsandan Kaçan  tiyatroyu batırdı, Tiridate onu zenginleştirdi. Böylece çağdaşların gözünde İnsandan Kaçan haksız, Tiridate'sa haklıdır. Gelecek bazen çağdaşların yargılarını bozar, ama yineliyorum, yaşayan yazar¬lar için biz gelecek değiliz. Bu durumda, yazınsal olmasa bile en azından ticari olarak, şu olguyu gerçek olarak kabul edelim: Tiyatrolar için iki tür yazar vardır, onları batıran yazarlar ve onları zengin eden yazarlar. Peki o zaman ben Fransız Tiyatrosu için neyim? Onu batıran bir yazar mıyım? Ya da zengin eden? İşte çözüm bekleyen ilk nokta budur, ve ilerde tüm davaya ışık tutacaktır... (Victor Hugo burada Fransız Tiyatrosu'na dört oyun verdiğini —Marion de Lorme, Hernani, Kral Eğleniyor, Angelo— açıklar. Bunlardan Marion de Lorme’la Kral Eğleniyor'un değişik dönemde yasaklandığını belirttik¬ten sonra yasaksız sahnelenebilen Hernani ve Angelo adlı yapıtlarının gelir ve giderlerini ayrıntılı olarak sergileyerek bunların tiyat¬roya büyük kar getirdiğini gösterir ve Fransız Tiyatrosunu zenginleştiren yazarlardan olduğunu kanıtlar. Ardından oyunlarının hasılat cetvellerini Tiyatro'dan istediğini ve reddedildiğini söyler, Tiyatro'yu "kapalı oynamakla" suçlar.
Victor Hugo, Fransız Tiyatrosu için kasayı dolduran bir yazar olduğunun altını bir kez daha çizdikten sonra sözleşmeler sorununa değinir. Tiyatro'nun yaptığı sözleşmelere uymadığından yakınır. Oysa onlar Victor Hugo'yu aramışlardır, onlar sözleşme yapmak istemişlerdir, maddeleri kendileri yazıp imzalatmışlardır.
"... Konuşmama başlarken de söylediğim gibi, Tiyatro ciddi bir rakibim değildir. Tiyatro'nun bana gereksinmesi oldu ve çekinmeden söylüyorum, daha da olacak. Göreceksiniz, hasılat üç aya kadar düşerse, Fransız Tiyatro¬sunun müdürü evimin yolunu bulacaktır. Ve de iyilikle karşılanacaktır.
İyilikle karşılanacaktır. Niçin mi? Çünkü bu davada, yineliyorum, Tiyatro benim gerçek rakibim değildir. Fransız Tiyatrosu bu savaşta kötü niyetli davrandı, ama biliyorum ki bu kötü niyet ona zorla kabul ettirilmişti; bir gün bu nedenden yüzü kızaracaktır, ve ben onu şimdiden bağışlıyorum.
Fransız oyuncuları benim gerçek rakiplerim değilse, kimlerdir benim gerçek rakiplerim? İşte burada beyler, gerçek soruna, önemli soruna, genel soruna, beni söz almaya zorlayan soruna, çözümü tüm tiyatro yazınını ilgilendiren soruna geliyorum.
Hayır, gerçek rakiplerim Tiyatro'dan değildir. Ya neredendir bunlar? Söyleyeceğim sizlere. Beyler, bu davadaki rakibim hükümet değildir, küçük sıkıntıları fazlaca önemsemek olurdu bu; Bakanlık da değildir, hatta bir bakan da değildir. Böyle bir fırsattan yararlanıp daha saygın bir kişiyle karşı karşıya gelmek isterdim; bir tek onurdan değil bu, büyük düşmanları küçük düşmanlardan daha çok severim ben; gelgelelim şunu da kabullenmem gerekir. Düşmanlarım büyük değildir.
Bu davada rakibim, İçişleri Bakanlığında pusuya yatmış küçük bir kliktir; bu klik devlet yardımının Fransız Tiyatrosu'na ulaşabilmesi için, önce Bakanlıktan geçmesi gerektiği bahanesiyle bu zavallı tiyatroya baskı yapmaya, onu keyfince yönetmeye kalkmaktadır. Sert uyarım Bakana kadar gidebilsin diye, bu noktayı özellikle yüksek sesle söylüyorum beyler. Bu duruşma bugün oluyorsa bunu kliğin kendi istemiştir; Fransız Tiyatrosu yaptığı sözleşmelere uymuyorsa bunu o güçlü klik istemiştir; içinde yaşadığımız günlerde Fransız Tiyatrosu'nda yalnızca üç ya da dört yazarın oyunu sahneleniyor diğerleri dışlanıyorsa bunu o klik istemiştir. Bu, birleşmiş, kütleleşmiş, içine girilemez bir baskı gurubudur, bir takımdır; -bu sözcüğü ben uydurmadım, ama var olduğuna göre kullanabilirim onu- bir takım diyorum, Tiyatro'nun yolunu tıkayan bir takım.Yazın dünyasının büyük bir bölümü bu takımca mimlenmiştir. Bu klik, tiyatronun kapısını neredeyse tüm yazına kapamak istemektedir. Bu kapıyı beyler, sizin kararınız yeniden açacaktır.
Söylüyorum, çünkü bu bir olgudur, ama oldukça tuhaf bir olgu; bu klik zaten siyasal sansür yapıyordu, şimdi de yazınsal sansür yapmak çabasındadır. Bu konuda ne düşünürsünüz beyler?
Şimdi aynı zamanda bir görevi de yerine getirmiş olacağım: 1832'de siyasal sansürü bozguna uğrattım; 1837'de yazınsal sansürün maskesini düşürmekteyim. Yazınsal sansür! Bu sözcüğün taşıdığı korkunç ve gülünç anlamı kavrayabiliyor musunuz beyler? Küçük adamın keyfi, küçük adamın zevki, küçük adamın şiir anlayışı, küçük adamın yazını iyi ya da kötü sindirmesi; işte bundan böyle yazını yönlendirecek yüce yasa! Çoğu zaman Fransızcayı bile bilmeyen bir sansürcünün, denetimsiz ve kesin görüşü; işte Moliére'in, Corneille'in tiyatrosunu yazarlara açıp kapayacak olan yüksek kural! Yazınsal sansürl Ve bununla birlikte siyasal sansür! İki sansür! Tanrım! Bir tanesi fazlasıyla yeterli değil miydi sanki?...
Ve sözlerime son verirken, beyler, bir gözlemde bulunmama izin verin. Her türlü sansüre saldırmak için basit ve iyi bir durumda bulunmaktayım. Tiyatroların son derece özgür olduğu bir dönemde, tiyatroların özgürlüğünü savunan ben, kendi kendimi sansürledim. Avukatım da, Fransız Tiyatrosu’nun avukatı da sizlere anlattılar ve aklımda herkesin çok iyi bildiği bir tek şey kaldı. 1830 Ağusto¬sunda Marion de Lorme adlı oyunumun Fransız Tiyatrosu'nda sahnelenmesini reddettim; reddettim çünkü Marion de Lorme'un dördüncü bölümünün devrik krala karşı bir sövgü ve hakaret fırsatını oluşturmasını istemedim. Tiyatro'nun avukatı da söyledi, büyük bir siyasal skandal yaratma fırsatı vardı elimde, istemedim. Bir kral ailesinin bahtsızlığından yararlanıp para kazanmanın ve gözden düşmüş kralın görkemli mantosunu, tiyatronun ortasında, gözlerini kin bürümüş devrim tutkunlarına satmanın bana yakışmayacağını açıkladım. Ve bu oyunum konusunda düşündüklerimi aynen şöyle dile getirdim: "Yapıtın siyasal açıdan başarı kazanmasındansa yazınsal olarak batmasını yeğlerim."
Ve bir yıl sonra, Marion de Lorme'un önsözünde olanları anlatırken, benzeri durumlarda yaşamımın her zaman asal kuralı olacak şu sözcükleri yazıyorum.: "Ancak sansür tam olarak kalktığında yazarlar kendi kendilerini sansürlemeye başlamalıdır, dürüstçe, ciddi olarak, ödün vermeden. Özgürlük tam olarak elde edildiği zaman her türlü ölçü gözönüne alınmalıdır."
Bir önceki mahkeme bu olguları değerlendirdi beyler. Savunmanın konuşmasını dinledi, en küçük ayrıntıları derinlemesine inceledi. Ve gördü ki Fransız Tiyatrosu'nun bu davada direnişinin altında yazın adına, uğursuz bir entrika yatıyor. Tek ulusal, tek ödenekli, yazınsal yapıtları değerlendiren tek tiyatro olan bu tiyatronun yalnızca birtakım yazarlara açık olmasının haksızca bir tutum olduğunu hissetti. Ve tüm dürüstlüğüyle yazının imdadına yetişti. Sizin de kuşkusuz onaylayacağınıza inandığını unutulmaz bir karara vardı. Fransız Tiyatrosu'nun kapısını ardına dek açtı; onu kapatacak olanlar da sizler değilsiniz beyler! Sizler beyler, ülkenin canlı vicdanı¬sınız. Yüz kızartıcı yollarla kıyıma uğrayan tiyatro yazınına sizler de yardım elini uzatacaksınız. Ve herkese göstereceksiniz ki, bizlere, rakiplerimize, burada çıkarlarını ve özgürlüklerini savunduğum yazına, bizi dinleyen ve devama gönülden katılan şu kalabalığa, herkese göstereceksiniz ki, polisin o küçücük inlerinin üstünde mahkemeler vardır, entrikanın üstünde adalet vardır, küçük adamların üstünde yasa vardır!

*Bugünkü "Comedie Française"



  • YAYIN ADI:
    Günümüzde Kitaplar
  • YAYIN TARİHİ :
    Temmuz 1985
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,