Makale : İnceleme : Oyun Metni: Yaşlı Adam ve Deniz’in Düşündürdükleri
Yaşlı Adam ve Deniz’in Düşündürdükleri
Mehmet Ulusoy'un 1986 İstanbul Festivali'ne Ernest Hemingway'den uyarladığı YAŞLI ADAM ve DENİZ'le katılması, nicedir düşündüğüm, tartıştığım, yazılarımda göz önünde bulundurmaya özen gösterdiğim birkaç noktayı yazmaya zorladı beni.
Sorun şu: Bir oyun metinden yola çıkarak inceleme/eleştiri yapılabilir mi? Yapılırsa bu ne derece doğrudur? Oyun metniyle sahne arasındaki ilişkiler... Aynı bağlamda incelemeci/eleştirmenin yeri vb.
Tiyatronun bir yazın türü değil de, kendine özgü tekniği ve kurallarıyla bağımsız bir sanat okluğunu artık hemen hemen herkes kabul ediyor. Doğası gereği, bir oyunun da -bazı istisnalar dışında1-  sahnelenmek için yazıldığı kesin. Burada söz konusu olan sahneleme, yönetmenin tüm birikimini, yaratıcılığını kullanarak oluşturduğubir eylemdir, ülkemizde pek sık rastlanan, oyun metnini olduğu gibi sahneye aktarma, replikleri, dekor ve giysiyle boyayıp süslememek değil. Bir metinden yola çıkan yönetmen, metnin "boşluklarını" doldurarak anlam üretir. Ayraçların içinde belirtilen sahne açıklamalarına (didaskalilere) ister uysun, ister uymasın, kişiler bireysel renkleriyle onun elinde canlanır. Öte yandan olayların hangi zaman ve ortamda geçtiğini göstermek, söylemlerin ne türlü koşullarda ve kimlerce üretildiğini izletmek, bütün bunları düzenlerken de oyunun seslendiği seyirci kitlesinin yapısını hiç unutmamak, bir tiyatro metnini sahnelemenin sahnede neredeyse ikinci bir metin yaratma olduğunu gösterir. Yazarın imgeler üzerine kurulmuş yapısını yönetmen, tüm plastik olanakları kullanarak, sahnede gerçeğe dönüştürür. Brecht, tiyatro metninin tek yaratıcısı olan yazarla ona yaşam veren yönetmenin birbirlerinden ayrılamayacağını söyler. Ünlü tiyatrocuya göre, her iki kişi de aynı üretimin öznelerini oluşturur. Durum böyle olunca... Yani yazılı bir metinden yola çıkarak yapılan bir tiyatro üretiminin iki başından biri olan yönetmen sahnede yepyeni bir yapıt oluşturuyorsa, bir metin incelemesi yapan dramaturg ya da eleştirmenin işi oldukça zor demektir. Okuyucu/seyirciyi bilgilendirmek, ona belirli bir bakış açısı verebilmek amacıyla oyunun yapısını, yazarın kişi ve olaylara yaklaşımını ortaya çıkarmaya çalışan dramaturg, eleştirmen, yönetmenin değerlendirebileceği -yukarıda sözü edilen- metin boşluklarını kestirmek zorundadır. Yazarın nasıl duyup düşündüğünü, yapıtını kurduğunu araştırırken "yazında imgesel ve yazınsal olanı belirtmesi, ama bunun belirli bir uzam ve zaman içinde, yani sahnede, fiziksel olarak gerçekleştirildiğinde bambaşka bir gerçekliğe dönüştüğünü de unutmaması gerekir.2
Mehmet Ulusoy’un uyarladığı YAŞLI ADAM ve DENİZ’i okurken bütün bu sorunlarla bir kez daha karşı karşıya kaldım. Mehmet’in tiyatrosunu tanıyan biri olarak onun oyununu anlatmak için metinden yola çıkmanın ne denli "tehlikeli" olduğunun ayrımındayım. Fransa’da yaşayan ve haklı bir üne sahip olan bu tiyatrocumuz sahne dilini çok iyi bilir ve yalancılığını - hiç çekinmeden- sonuna dek kullanır. Becerilerinden biri de tiyatronun şiirselliğini ustalıkla yakalamış olması. Bu durumda dikkat etmem gereken en önemli nokta, metni incelerken yönetmenin sahne olanaklarını çok iyi kullandığını, "boşlukları" fazlasıyla doldurduğunun bilincinde olmak.
YAŞLI ADAM ve DENİZ "Bir varmış bir yokmuş..."la başlar, böylelikle daha ilk tümceden oyunun rengi okuyucu/seyirciye verilmiş olur. Bir masal anlatılacaktır, dolayısıyla uzam da, her türlü düşün, imgelemin kullanılabildiği, her öğenin tüm boyutlarda yaşadığı bir masal uzamı olacaktır. Söylem iki düzeyde gelişir: Anlatıcılar ve Yaşlı Adam'la çocuk. Çocuklardan oluşan anlatıcılar masalı başlatır, çevreyle ortamı betimler, sahnede görülen olayları aktarır, yorum yaparlar. Romandaki Yaşlı Adam'ın kendi kendiyle, çevresindeki hayvanlarla, doğayla konuştuğu bölümler, aklından geçenler birer monolog olarak oyuna aktarılır. Balıkçı çocuk da -yine romanda olduğu gibi- yapıtın başında ve sonunda Yaşlı Adam'la ilişkisi bağlamında çıkar karşımıza.
Köy, Düş ve Deniz uzamlarını kapsayan sahnede Yaşlı Adam'ın gördüğü Afrika düşleri sandalın yelkeninde oynatılan gölge oyunuyla canlandırılır. Oyunun büyük bir bölümünün geçtiği deniz uzamında denizin üstüyle birlikte altı da görülür. Deniz yükselir ve seyirci sahneyi değişik bir açıdan seyretmeye başlar, dipteki kılıç balığının konumundadır artık, onunla birlikte suyun altından yukarıya bakmaktadır. Başka bir denizaltı sahnesi de sandalın yelkeninde gölge oyunuyla verilir, bu kez izlenen Yaşlı Adam'ın denizde gördüğü denizanalarıyla su kaplumbağalarıdır.
Mehmet Ulusoy'un oyuna devinim kazandırmak için kullandığı başka bir tiyatrosal öğe de, kuklalar. Santiago'nun av sırasında karşılaştığı her şey (balıklar, kuş, uçak...) kulda olarak görünür sahnede. Bunları taşıyan, oynatan, aynı zamanda oynayan yine çocuklardır. Örneğin, anlatıcılar küçük kuştan söz ederken sandalın arkasından bir çocuk belirir, elindeki kukla-kuşu oynatır. Kılıç balığının yakalanması da aynı yolla, çocukların oynattığı dev bir kukla-balıkla canlandırılır sahnede. Oyunda ağırlığı olan çocuk teması insanı ister istemez Hemingway'in romanında sevgiyle çizdiği çocuk tipini anımsatıyor ve yönetmenin bu simgelerle yazarına göz kırptığını, ona göndermede bulunduğunu düşündürüyor.
YAŞLI ADAM ve DENİZ oyununda, anlaşılacağı gibi, özgün metne oldukça sadık kalınmış. Romandaki anlam yüklü öğeler, simgeler, eğretilmeler (metaforlar) sahnede görsel yolla, tiyatro diliyle verilmiş. Aslında seyredilenin basit, yalın görünümü ardında, anlatılan, insanın yaşam serüvenidir. Durum böyle olunca, uçsuz bucaksız deniz, sonsuz gökyüzü insanın var olma savaşımı verdiği alana, kılıç balığıyla uğraşan Yaşlı Adam'da yok olmamak, doğaya, ölüme yenilmemek için çıldırasıya, ölesiye savaşan İnsan'a dönüşür. Önemli olan artık balığı olduğu gibi ya da iskeletini köye getirebilmek değil, O'nu yenebilmektir. Nitekim sahnede de bu nokta vurgulanır. Romanın sonunda yer alan birtakım bölümler (balıkçıların sandalın çevresinde toplanıp hayranlıkla balığı incelemeleri, turistlerin şaşkınlığı...) tiyatroda kullanılmaz. Oyun çocuğun balıkçıya yemek ve gazete getirmek için kulübeden ayrılmasıyla biter. Küçük balıkçının ağlaması duyulurken yorgun adam uykuya dalmıştır bile. Düşünde Afrika aslanlarını görmektedir.
YAŞLI ADAM ve DEMİZ oyununun okuyucuya düşündürdükleri bunlar. Sıra sahnenin düşündüreceklerinde.
1 En ünlü örnek, “oynanmamak üzere yazılan” Alfred de Musset’nin “Lorenzacelo” adlı yapıtıdır.
2 Tadeuzs Kantor, “La Thèátre de la mort”. (Ölüm Tiyatrosu)
  • OYUN ADI:
    Yaşlı Adam ve Deniz
  • YAZAR:
    Ernest Hemingway
  • UYARLAYAN:
    Mehmet Ulusoy
  • YAYIN ADI:
    Günümüzde Kitaplar
  • YAYIN TARİHİ :
    Haziran - Temmuz 1986
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,