Makale : Tiyatro Üstüne : Türkiye'de Tiyatro Sorunları: Tiyatromuzda Yapısal Bir Değişiklik Zorunlu
Tiyatromuzda Yapısal Bir Değişiklik Zorunlu
Çağdaş tiyatronun gelişim çizgisine baktığımızda seyirci olgusunun son derece belirleyici olduğunu saptarız. Gerçekten de, çağdaş tiyatroyu klasik tiyatrodan ayıran önemli noktalardan biri, seyirciye değişik açıdan bakmasıdır ki, bu da tiyatroda birtakım kavramların değişmesine, tiyatro sanatında yeni gereksinimlerin doğmasına neden olmuştur. Seyirciye değişik açıdan bakmak ya da onunla ilişkinin değişmesi, onun bakış açısının, oyuna göre konumunun göz önüne alınmasıdır. Her şeyden önce; seyircinin varlığını kabul etmektir, oyuna katkıda bulunmasını istemektir. Seyirci edilgen konumdan çıkmaya zorlanır. Durum böyle olunca, birtakım yapısal değişikliğe gitmek zorunda kalınır tiyatroda. Örneğin, sahne/salon ilişkisinde yeni yaklaşımlar çıkar ortaya: “Dekor” kavramı değişikliğe uğrar. “Dekor” artık oyundaki eylemi, olayı mimarı ya da resimsel olarak “çerçeveleme” çabası olmaktan çıkar, seyirciyi de içine alan daha geniş bir alana yayılır ve “uzam” adını alır. Sahne düzenleme artık bir süsleme, ya da resimleme sorunu olmaktan çıkar, “uzam düzenleme” sorununa dönüşür. Brecht dekoratörünü, “sahne mimarı” olarak adlandırmayı yeğlemiştir hep. Yine aynı bağlamda, sahne üstünde bulunan nesneler de tiyatro nesneleri olurlar ve giderek anlam yüklü göstergelere dönüşürler.

Tiyatro bilinci değişir çağdaş tiyatroda.
Bilincin değişmesi demek, bilginin de değişmesidir. Oyunun metnine bakış açısı da değişir. Çağımızda simgesel bir eylem olarak değerlendirilen dil özellikle günümüzde tiyatroda yeniden değer kazanır ve üstünde titizlikle çalışılması gereken bir tiyatro öğesi olur. Çünkü artık tiyatroda kişilerin yalnızca ne söyledikleri değil, kime, nerede hangi koşullarda, nasıl ve ne söyledikleri irdelenmektedir. Bir başka deyişle, söylem soruşturulur. Bu da oyunun ideolojik yönünü belirlemeye götürür insanı, incelemesinde önemli bir çaba da tüm sanatlarda görüldüğü gibi, söylenen'in ardındaki söylenmeyen’in araştırılmasıdır. Burada dilsel göstergeleri doğru değerlendirmek, yorumlamak büyük önem kazanır. Şunu unutmamak gerekir ki, günümüz tiyatrosunda söylemi inandırıcı kılmak için, oyun, salt ruhbilimsel ilişkiler açısından ele alınmaz, metnin yazınsal ve yapısal kurgusunun üzerinde durulur. Ünlü Fransız tiyatrocu Louis Jouvet’nin “makinaya dönüşen bir düşünce” olarak betimlediği metnin vidaları yeniden takılmak üzere sökerek incelenir.
Görüldüğü gibi çağımızda oyun sahneye koymak Adnan Benk’in deyişiyle “alıp oyunu sahneye koymak”, bırakmaktan oldukça uzaktır. Tüm bilim ve sanat dallarının birbirlerini etkilediği, ortaya sürekli olarak yeni ve ilginç bireşimlerin çıktığı günümüzde tiyatro sanatı her yönüyle uzman bir ekibe gereksinim duymaktadır artık. Göstergebilim, mimarlık, sinema gibi bilim ve sanat dallarının özellikle etkin olduğu (tarih araştırmalarını da atlamamak gerek) bir birikimin üstesinden bir kişinin, yönetmenin, yönlendirdiği bir uzman ekip gelebilir ancak. Oyuncuların yanı sıra ışık, dekor, sahne, dramaturji uzmanlarının oluşturduğu bir “kurmay takımı” olarak da adlandırabiliriz bu topluluğu. Tiyatro sanatı günümüzde ancak böyle bir takım çalışmasıyla yaratıcılarını da seyircisini de sanatsal doyuma ulaştırabilir. Bir oyun çalışması ancak bu yolla, bir takım çalışması çerçevesinde, tüm boyutlarıyla irdelenip, üzerinde titizlikle çalışılarak, çağdaş çizgiyi yakalayabilir.
Peki bizde ne oluyor?
Giderek kök salan bir ruhsuzluk, bir devinimsizlik yaşanıyor tiyatromuzda…
Seyirci, çoğunlukla edilgen, tembel ve bıkkın kılınmakta; kitle seyircisine sadık kalma adına, tiyatro, yüzeysel, özensiz bir düzey tutturmuş gitmektedir, belirsiz bir sanat anlayışı, popülist eğilimle işbirliği yapmış durumdadır. Çoğu zaman eksik ya da zayıf kalan sahnesel anlatım gücünün yerini, doğal olarak, gözboyamaca almaktadır, Bir yandan, bilinçsizce serilmiş gözalıcı nesnelerle doldurulmuş olan sahnede, olur olmaz kullanılan ışık oyunları altında gösterilen mesleki beceriler “çağdaş” örnekler olarak sunulurken; öte yandan, belirli bir dramatik yapı kaygısından çok yazarın sözcülüğünü yapan çalışmalara tanık oluyor, ya da, konuşmanın bağrışmaya, hareketin kargaşaya, oyunculuğun mukallitliğe dönüştüğü “etkinlikleri” seyrediyoruz. Kolaya kaçılıyor, kısa yoldan üstünkörü bir beğeniyle yetiniliyor. İşin en acı yanı da tiyatronun en önce sanatçının beyninde, sonra sahnede, sonra da seyircide oluşan zihinsel bir eylem, açık bir bilinç olgusu (sanatsal, ideolojik) olduğunun bütünüyle unutulmuş olması. Bu olguyu yaratıcılar unutunca, doğaldır ki seyirciye de anımsamamak kalır; unutmamakla direnen küçük bir azınlıksa tiyatroya gitmemeyi seçmiştir.
Hangi bağlamda olurca olsun, yaratıcıyla seyirci arasında köprü kurmak işlevini üstlenmesi beklenen eleştiri kurumu da etkisizdir toplumumuzda. Eleştirmenler oyunlarla ilgili genel bilgiler vermekten, ya da duygularını iletmekten vazgeçip “gerçekleri göstererek” yapıcı eleştirilerde bulunmak zorundadırlar. Böyle bir tutum seyirciyi oyuna hazırlayacağı, hatta onu yönlendireceği gibi sahneye de katkıda bulunacaktır.
Çağdaş olanı yakalayamayan Türk tiyatrosu her anlamda (oyun yazımı, sahneleme, eleştiri.) seyircisinin, toplumunun gerisinde kalmıştır ve kendini yenilemek zorundadır. Çağdaş çizgiyi yakalayabilmek için kabuğundan sıyrılıp -başarısızlığı da göze alarak- yeni deneylere, yeni beyinlere açık olmak durumundadır. Yeni metin araştırmalarına, yeni biçim denemelerine gidilmelidir, korkusuzca. Tüm malzemenin “hazır” olarak gelmesini beklememeli ya da eskileri yeniden sahnelemekten vazgeçilmelidir.
Özellikle yerli oyun konusunda eski ve yeni romanlarımızdan, öykülerden uyarlamalar gitmek, eski ve nitelikli oyunları yeniden gözden geçirip, yeni bakış açılarıyla sahnelemek, akla ilk gelen yollardır ve daha nice çözüm bulunur, soruna ciddiyetle yaklaşıldığında.
Tiyatromuzun çıkışı, birtakım yapısal değişiklikleri gerçekleştirme cesaretini göstermemize, her şeyden önce de eleştirilere açık olmamıza bağlıdır. Yoksa kendi kısır döngümüzde dolanıp dururuz.
  • YAYIN ADI:
    Gösteri Dergisi
  • YAYIN TARİHİ :
    Aralık 1993
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,