Makale : İnceleme : Oyun Metni: Sartre'ın Sinekleri
Sartre'ın Sinekleri
Eylemim özgürlüğümdür". Jean Paul Sartre’ın Sinekler oyununun ana sözü bu; Orestes'in ağzından söylenir ve yapıtın mesajını oluşturur. Yapı, eylem üstüne kurulmuştur, kişiler (Halk, Klitemnestra ve Aigisthos, Orestes, Elektra, Jüpiter, Öğretmen) Eylem'e karşı tulumlarına göre kurgunun içinde yer alırlar. Oyun giderek Tanrı/İnsan çatışmasına dönüşür. Sonuçta yengi tüm baskılara eylemiyle karşı koyarak gerçek boyutlarını kazanan, aklıyla, istenciyle kendi yazgısını kendi çizen İnsan'ındır.
Sinekler oyunu eski, yeni birçok yazara esin kaynağı olan Elektra ve Orestes söylencelerinden yola çıkılarak yazılmıştır. Jean Paul Sartre olaya, yukarıda da değindiğim gibi Eylem/Özgürlük bağlamında yaklaşmıştır: Orestes kendini yetiştiren eski kölesi Öğretmen'le birlikte Argos'a gelir. 15 yıl önce, daha üç yaşındayken annesi Klitemnestra sevgilisi Aigisthos'la birlik olup, Troya savaşından dönen kocası Agamemnon'u öldürmüştür. Orestes öldürülmek üzere kent dışına yollanmışsa da kurtarılmış ve Atina'da zengin bir ailece büyütülmüş, iyi bir eğitim görmüştür. Argos, 15 yıl önce leş kokusunun çektiği Sineklerce sarılmıştır. Bunlar insanlara yapışıp, kanlarını, canlarını emmektedirler. Halksa kendini suçlu bulmaktan, pişmanlık duymaktan mazoşistçe bir zevk almaktadır ve kendini Sinekler'in işkencesine bırakmıştır. Saray (Klitemnestra ve Aigisthos) halka vicdan azabı çektirmeyi, pişmanlıklarını canlı tutmayı kendine görev edinmektedir. Argos'ta pişmanlık duymayan, böylelikle Sinekler'e yem olmayan bir tek Elektra vardır. Orestes'in kız kardeşi sarayda anne ve babasının hizmetçiliğini yapmaktadır. Tüm yaşamı öfke ve kurduğu öç düşleri üstüne kuruludur ve bunların gerçekleşmesi için büyük bir umutla Orestes’i beklemektedir.
Orestes yıllar sonra geldiği kentinde işte böyle bir ortamda bulur kendini: Bir yanda eylemsiz, Sinekler'e yenilen zavallı bir halk, öte yanda halkı böyle uyuşuk ve sakat bir durumda tutabilmek İçin Tanrılarla işbirliği yapan Saray. Orestes, çok gezmiş, çok görmüş, bir “Yunanistan rehberi" yazabilecek denli bilgilidir. Büyük bir üniversite kentinde felsefe, arkeoloji dersleri verebilecek durumdadır. Öğretmen'inin deyimiyle, "hiçbir zaman bağlanmamak gerektiğini" de biliyordur, kısacası "üstün bir İnsandır". Genç adam kendi kentine gelip de, kendi sarayını ve kemdi halkını görünce benliğiyle ilgili sorular sormaya başlar kendine. Öğretmen'in öne sürdüğü kültür de onun "boşlukta sallanmasını", "örümcek ağının bir telinden fazla ağırlığı olmamasını" engellememiştir. Bir yere gitmelidir o. Bir yerin İnsanı olmalıdır. Kendine ait anıları, eşyaları, eylemi olmalıdır. Üstelik çevresinde olanları görmeye de başlamıştır. Bunlara bir de kardeşi Elektra'nın kararlılığı, öfkesi eklenince Orestes için yaşama nedeni belirir: Anne ve Aigisthos'u öldürerek babasının öcünü almak, böylelikle Argos'u pişmanlık tanrıçaları olan Sinekler'den kurtarmak.
Elektra yıllardır öç almayı tasarlamasına tasarlamaktadır ama bunca zamandır düşlediklerinin gerçekleşmesine dayanabilecek midir? Nitekim çifte cinayetten sonra, eyleminin sorumluluğunu bütünüyle yüklenen kardeşinin karşısında pişmanlığa teslim olur. Orestes artık kendi yolunu çizmiştir. Onu sürekli olarak izleyen, Sinekler'in kurbanı olmasını kollayan Jüpiter'in tüm çabaları da genç adamı yolundan döndüremez. Yüceliğini kanıtlamak isteyen Tanrı’ya Orestes, taşların, yıldızların, dalgaların kralı olduğunu ama insanların olamayacağını söyler. "Gözlerimde bir perde, kulaklarımda bir tıpaydın" diye sürdürür suçlamasını. Hiç kimseden en küçük bir yardım beklemediği gibi yalnız olduğunun da bilincindedir, bunalımlarının da. Ama eyleminin sorumluluğunu her zaman taşıyacaktır. Tanrı’ya da, tanrısal İyilik'e de, Kölülük'e de "hayır" demiştir bir kez. Böylece yazgısı kendisinindir, eylemi de kendi nesnesidir, Kendi kendinin tanrısıdır o. Kim bilir, umutsuz olacaktır ama "insan yaşamı umutsuzluğun öbür yanında başlamakta" değil midir? Aigisthos da eylem yapmıştır ama o bedelini göze alamamıştır, kendi kendinin kurbanı olmuştur ve halkından kendi gücünü saklamak için tam on beş yıl oyun oynamıştır. Çünkü Tanrılarla Kralların acı gizini Aigisthos da iyi bilmektedir: "İnsanın ruhunda özgürlük patlamaya görsün, tanrılar hiçbir şey yapamaz artık ona. Çünkü bu bir insan işidir, onu özgür dolaştırmak ya da boğmak da başka insanlara, yalnız onlara düşer".
Üç perde, yirmi sahneden oluşan Sinekler, tiyatrodan çok felsefe düzleminde ele alınmış bir oyun. Tahsin Yücel'in Türkçesi Sartre felsefesini aktarma bakımından olsun, "sahne dilini" kullanmada olsun çok başarılı. Tiradların uzunluğu, oyuna egemen olan durağanlık Sinekler’in sahnelenmesini güçleştiren öğelerden, ama sahne dilini iyi hilen bir yönetmenin elinde oyunun biçimsel sorunları rahatlıkla çözülebilir ve ortaya pırıl pırıl bir yapıt çıkar.
  • OYUN ADI:
    Sinekler
  • YAZAR:
    Jean Paul Sartre
  • YAYIN ADI:
    Günümüzde Kitaplar
  • YAYIN TARİHİ :
    1985
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,