Makale : İnceleme : Oyun Metni: Molière’in İnsan Komedyası ve “Tartuffe”
Molière’in İnsan Komedyası ve “Tartuffe”
Antik düşünceyi öğrenen, o zamana dek insan özgürlüğünü en iyi ve en etkin biçimde işlemiş olan Yunan ve Latin kültürlerine dönen, 17. yüzyılın tiyatrosunun ilginç özelliklerinden biri de oyuncunun önem kazanmasıdır. Bu dönemin yazarları, yine eskilerden esinlenerek, bir ölçüt, bir örnek oluşturabilecek birtakım kurallar koymak isterler tiyatroya. Türlerin önemlerinin ayrılması, tiyatro oyununun bölümleri, üç birlik kuralı... Bu kuralları oluşturmanın nedenlerinden biri de seyircinin eleştiri yapabilmesidir. Gerçekten de, sahnede özgün bir şey yaratmak çabasına giren sanatçının yanı sıra, düşünsel bir doyum peşinde olan seyirci de artık her şeyi anlamak, bir nedene bağlamak ister. Ancak başka bir sorun çıkmıştır ortaya: Seyirci kendi döneminin sorunlarını görme gereksinimi duyduğundan 'eskilerin taklidi' ilkesinin olduğu gibi uygulanamaması. Bu durum karşısında yazarlar konularını seyircinin beklentilerine göre düzenlemeye koyulurlar. Seyirci de değer kazanmıştır artık, onun hoşuna gitmek istenir, onu etkileyip oyuna katmaya çalışılır. Bütün bunlardan amaç, tiyatroda gerçeğe varmaktır. Sahnede her şey gerçekmiş gibi gösterildiğinde tiyatro yanılsaması da gerçeklik kazanacaktır.
Nitekim Rönesans'tan gelen bu gerçeklik kaygısı tiyatroda perspektifin doğmasına yol açacak, yani göz aldatmacası sahnede kesin olarak yerini alacaktır.
17. yüzyılda komedyanın güldürmesi de söz konusu değildir. Komedyada gülme yoktur ama onun ayrılmaz bir unsurudur; gülme ancak fars yoluyla, o da oyunun gelişimine göre, metnin birtakım yerlerine serpiştirilmiştir.
1830'lara dek aşağılık bir tür olarak görülen ve hiçbir kuralı olmayan komedya ancak Molière'le birlikte tragedyayla eşit düzeye gelebildi, saygınlık kazandı. “Kadınlar Okulu’nun Eleştirisi”nde komedyanın özelliklerini ve komedya yazmanın güçlüklerini açık seçik belirten Molière, yaşama bağlı kaldığından bu türün gerçeğe benzerlik gözetmek zorunda olduğunu söyler.
Komedya yazarı yaşama bağlı kalmakla da yetinmeyecek, doğayı da kendine örnek alacaktır. Molière'e göre insan doğasını normal akışının dışına çıkarmak olanaksızdır. Oyunlarında söz konusu doğayı genellikle evin kızı temsil eder, baskıyı da aile yapar. (Molière'in oyunlarında ortada hep evlenecek bir kız vardır). Doğaya / kıza karşı en büyük tehdit manastırdır. Doğa direnir ve kazanır. “Kadınlar Okulu”nda, babası yaşındaki adamın evlenmek istediği Agnes'in ünlü "Kedicik öldü" repliği doğaya karşı gelinemeyeceğinin bir simgesi olmuştur artık. Yaşlı adam ne denli direnirse dirensin genç kız sonunda gönlünün, bedeninin istediği genç erkekle evlenecektir. 'Tartuffe' ya da öteki oyunlarda olduğu gibi Akıl hep ön plandadır Molière'de, doğaya uyma ya da doğa, akılla özdeş tutulur, akıllı olan doğuya uyar yoksa sapıklığa kaçar.
Yine 'Kadınlar Okulu'nun Eleştirisi'nde yazarın sözcülüğünü yapan Dorenta şöyle der: "... Portreler benzesin istiyorlar; çağınızın insanlarını bu portrelerden tanımlamazsanız eğer, hiçbir şey yapmamışsınız demektir." Gerçekten de yaşama ve doğaya bağlı kalmayı savunan Molière, eski komedyanın birtakım arketiplerini alır ve onları doğallaştırır, kendi yaşamından kılar. Bunu gerçekleştirmek için de kişilerini belirli bir ortama yerleştirir, zamanın modasına göre giydirir, dönemin ağzıyla ve sınıflarına göre konuşturur, özgün tavır ve davranışlarla oynatır. Bir başka deyişle Molière eskilerden seçtiği donuk, durağan 'maskelerden capcanlı, yaşayan karakterler yaratır. Ve komedyayı yaşadığı dönemin birtakım dokunulmazlarını, eleştirilemezlerini sorgulayan bir platforma dönüştürür. Çünkü yazar "ayrıcalığı olan bir toplum katının gereğini anlayamamaktadır." Böylelikle sahnede, kendini değilse de çevresini, toplumunu görüp eğlenmek isteyen seyircisini hoşnut etmiş olur, hem de gerçeğe benzerlik ve inandırıcılık ilkesinden uzaklaşmaz. Öte yandan, konularının çoğunu (Tartuffe dışında) eskilerden aldığı düşünülecek olursa, Shakespeare gibi Molière'in de ilgisini çekenin konudan çok onun işleniş biçimi olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Asıl hedef güldürmekten çok, gülünç olandan yola çıkıp yanlışı göstermektir. 'Büyük duygulardan', yani genel olandan özele (bireye) inen tragedyaların tersine Molière, özelden (gülünç olan) hareket edip genel'i (yanlışı) yakalamaya çalışır. "Kişilere dokunmadan gelenekleri çizmek gerek" der bir yazısında. Ne ki, insanın değişebileceğine inanmaz, insan doğasının tüm güçsüz ve çarpık yanlarıyla sergilendiği oyunlarında kişilerin hiç değişmediklerine tanık oluruz. Yapıtları komedya türü gereği, 'Georges Dandin' ile 'Adamcıl'ın dışında, mutlu sonla bitmesine biterler de düzenlenişleri oldukça ilginçtir. 'Hastalık Hastası' örneğinde olduğu gibi kimi oyunlarının kahramanları iyileşmekten çok kendilerini oldukları gibi kabul ettirirler. Yakın çevreleri tam anlamıyla onların 'suyuna gider'. Çoğu oyunun sonunda hiç bir değişiklik olmaz. İşler iyice çıkmaza girer ve ancak bir 'dış güç', tanrısal bir güç, Kralın gücü, devreye girince ortalık yatışır. Sözgelimi Tartuffe'de Kral, Orgon'u kurtarır ama soruna çözüm getirmez. Eskilerin 'deus ex machina' diye adlandırdıkları, Molière'in de benimsediği bu tepeden inme çözümlerin üç yararı olur yazara:
1.Krala yaranma fırsatı yaratır.
2.Komedyadan beklenen sonucun oluşmasını sağlar.
3.İnsanın değişmezliği inancını bozmaz.
Molière'in bir kaygısı da seyircinin sıkılmasıdır. Bunu engellemek için başvurduğu en etkili yöntem, fars. Yazarın, komedyadaki entrikayı rahatlıkla sürdürebilmek için farsı bir araç olarak kullandığını da söyleyebiliriz. Oyunun uzadığı konuşmaların ağırlaştığı yerlere yerleştirilen gizlenme, kılık ve yer değiştirme sahneleri, her türlü sözcük oyunları ya da “durum komiği” olarak adlandırılan, kişilerin içine düştükleri birtakım gülünç durumlar da seyircinin “teneffüs” anlarıdır.
Tipik bir Rönesans adamı olan Moliere “Tartuffe”de insanın kusurlarından çok kötülüğü göstermeye çalışır. Ünlü Fransız yönetmen Marcel Marechal de bu oyunun “Kadınlar Okulu” ve “Don Juan”ile birlikte yazarın savaşımının odak noktasında bulunduğunu belirtir ve “Tartuffe, kötülüğün gizemini tüm açıklığıyla sergiler” der
Tepkileri 1664’ten 1669 yılına dek süren, yazarına büyük sıkıntılar getiren oyunda ne anlatılır ki bu kadar hoşnutsuzluk yaratır?...”Tartuffe”de, din maskesini kullanan, daha doğrusu dini kötüye kullanan bir düzenbaz anlatılır. İşin daha da ilginç yanı, o zamana dek kibarlık budalalarını, cimrileri, soyluluğa öykünen görgüsüzleri sahnesine çıkartan Moliere’in, sahte dinciliği ele aldığında kıyametin kopmasıdır. O kadar ki, kilisenin direnişi karşısında , yazarın arkasında bulunan kral 14. Louis bile çaresiz kalır.
“Tartuffe”, aklı dünya nimetlerinde olan sahte bir sofudur. Öteki dünyadaki yerini hazırlama kaygısına kapılmış Orgon’un evine yerleşmiş, yavaş yavaş herşeyi, Orgon’un karısını, kızını, parasını, evini, hatta özgürlüğünü bile ele geçirmeye başlamıştır. Giderek daralan bir baskı çemberinin içinde sıkışan aile –geleneğin bekçiliğini imleyen Orgon’un annesi dışında- Tartuffe’e direnmektedir. Neredeyse tapındığı din adamına kendini kaptırmış olan Orgon, bir süre ailesiyle çatışsa da sonunda gerçeği görür ve kralın devreye girmesiyle maddi ve manevi olarak yıkılmaktan kurtulur.
Günümüzde Tartüffe oyununu sahneleyen yönetmenler dramaturgilerinde Tartuffe kişiliği kadar Orgon’u da ele alırlar, hatta kimi kez ağırlık daha çok su otoriter baba tipine verilir. Tartuffe-Orgon bağlantısını irdelemek, ister istemez Orgon’un annesi dışında ev halkı-Orgon ilişkisini gündeme getirir. Sorun Tartuffe’ün Orgon’u neden bu denli etkilediğinde, neden bu din adamına sığındığında odaklaşır. Damis, Tartuffe, Elmire üçlüsü de işlenmesi gereken bir başka ilişki yumağı olarak dikkati çeker.
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarının yaptığı çalışmada Fransız yönetmen Jean-Louis Martin Barbaz sahte sofuyu öne çıkarmayı seçmiş. Orgon’u Tartuffe’e iten durumları, yaratılan ortamı ele almaktan çok Tartuffe kişiliğini tüm olumsuz yanlarıyla klasik bir yaklaşımla göstermeye çalışmış. Bir başka deyişle, Tartuffeleşmenin sürecine ve nedenselliğine inmek yerine doğrudan sonucu göstermiştir.
Hangi açıdan ele alınırsa alınsın, Tartuffe her dönem geçerliliğini koruyor. Molire’in büyüklüğü de burada. Öyle konular bulup çıkarır, öyle karakterler yaratır ki, bunlar aradan kaç yüzyıl geçerse geçsin aramızda dolaşıp dururlar.Bu gidişle daha da dolaşacağa benzerler.

  • YAYIN ADI:
    Gösteri
  • YAYIN TARİHİ :
    Mart 1993
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,