Kötü bir oyun oynanıyor
Bir süredir kötü bir oyun sahneleniyor kamuoyunun önünde. Daha ilk perdedeyiz, önoyunu seyrettik, arkası daha çarpıcı olacak gibi. Önce tiyatroyu edepsizlikle, ahlâksızlıkla suçlayan yazılar çıktı. Başı İskender Pala çekti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı “Günlük Müstehcen Sırlar”ı müstehcenlikle suçladı, seyirciye “yeterli hayat dersi vermediğinden”, erdemsizlikten yakındı. Oysa kafasını belden yukarı kaldırabilseydi Pala, oyunun eğretileme üstüne kurulu soyut yapısının ayrımına varır, iki teşhircinin Marx ile Freuid olduğunu anlar, sapıkça teşhir ettiklerinin ise cinsel organ yerine silâh olduğunu görürdü. Yetmedi. İki ay sonra “Muhafazakârın sanat manifestosu”nu yazdı. “Batı’yı reddetmez, metodoloji ve üretimlerini kabul eder ama ruhuna mesafeli yaklaşır” buyurdu. Derken Türkiye Yazarlar Birliği aynı doğrultuda bildiri yayımladı. Ardından İ.B.B.Ş.T.’ı belediyenin bir şubesine indirgeyen, yönetsel, sanatsal tüm yetkileri belediye bürokratlarına bırakan ve gizlilikle hazırlanıp hızla onaylanan yönetmelik değişikliği geldi. Ardından Topbaş bunun bir müdahale olmadığını savundu, böylece repertuarın daha demokratik bir yolla oluşacağını belirtti. Az sonra kültür ve sanattan sorumlu bakan aynı kalıbı yineledi, ancak arkasına bir “ama” takarak “örf ve âdetlerimizi rahatsız etmeyen” terbiyeli bir tiyatro tanımı yaptı.
İşin en acı yanı, çoktan sindirilmiş olması gereken kimi kavramların her seferinde yeniden tartışılması, yeniden gerilere gidilmesi. 21. yüzyılda hâlâ sanatın “muhafazakâr” olabileceğini savunan birinin Tanzimat yazarlarımızdan pek bir farkı yoktur.Üstelik Batı’nın biçimini alıp içine öz değerlerimizi koymaya kalkışan ve başarısızlığa uğrayan idealist Namık Kemal’ler bu yan yanalığın yürüyemeyeceğini, dönemleri gereği, düşünememişlerdi ve kesinlikle politika işgüzarlığı yapmıyorlardı. Öte yandan, “Herkes işini yapacak” diyen Topbaş önce kendi işinin sınırlarını bilmeli ve tiyatroya karışmamalı. Belediyecilerin işi midir sanat kurumunu yönetmek? Onlar mı saptayacak repertuarı? Bir tiyatronun kültürel kimliğinin vitrinini oluşturur repertuar, onu belirlemek tiyatro insanlarının işidir ve yaratıcı sürecin iç işleyişini bilmeyi gerektirir. Belediye gerçekten sanatla ilgilenseydi eğer en azından "ahlâk bekçisi", "yol gösterici", "öğretici" benzeri niteliklerin sanat kavramıyla bağdaşmadığını bilirdi. Bir araç değildir sanat. Sanatın bir derdi vardır ve kendine seçtiği yolla onu dile getirmeye çalışır. Kaldı ki, belediye öz değerlerimize bu denli duyarlıysa neden doğru dürüst bir geleneksel tiyatro müzemiz yok? Neden Karagöz’ü güçlükle yaşatmaya çalışanlara yardım etmez, çağdaş meddahları desteklemez?... Çünkü ortalıkta, halk dalkavukluğu, demokrasi demagojisi yaparak, tiyatro adına sahnelenen kötü bir oyun var. Kamuoyuna sunulan ve oldukça kapsamlı bir metin içeren bu oyunun sonu daha ilk perdeden gösterdi kendini: Belediye şubesine dönüştürülen İ.B.B.Ş.T., izleyen sahnelerde Kongre Merkezine bağlanacak olan Muhsin Ertuğrul sahnesini de yitirerek merkezden iyice uzaklaştırılacaktır. Sıra Devlet Tiyatrosuna gelecek ve görüldüğü kadarıyla ne idüğü belirsiz bir Sanat Konseyi yaratılan düğümü çözecektir. Söz konusu gösteri sırasında yapılacak tek şey; hep aptal yerine konup eğitilmeye çalışılan seyircinin, öğrencisinden emeklisine tüm tiyatrocuların, tüm sanat ve kültür insanların sahnemize sahip çıkmalarıdır.
Yok edilmek istenen, ülkemizin kültür ve sanat sahnesidir.   

  • YAYIN ADI:
    Cumhuriyet gazetesi
  • YAYIN TARİHİ :
    23.04.2012
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,