Makale : Oyun Eleştirisi : Sahnelerimizden: Keşanlı'ya müdahale var
Keşanlı'ya müdahale var
Haldun Taner “Keşanlı Ali Destanı”nı 1962’de yazar. Metin-müzik ilişkisinde ödün vermeyen yazarın oyunu ancak 1964 yılında Gülriz Sururi-Engin Cezzar Topluluğu’nca sahnelenir ve büyük bir coşkuyla karşılanır. “Keşanlı Ali Destanı” aynı zamanda epik biçemle kaleme alınmış ilk yerli müzikli oyundur, Türk tiyatrosunda yeni bir çığır açar.
Sağlam ve ustaca kurulmuş rahat bir akışı olan, geleneksel tiyatromuzdan da beslenen “Keşanlı Ali Destanı” genelde bir gecekondu mahallesi olan Sineklidağ’da geçer. Yazar, o yıllarda ciddi bir sorun olmaya başlayan gecekondu olgusunu hem kendi içinde hem de büyük kentle ve politikayla ilişkisi bağlamında ele alır, çarpıklıkları sergiler. Birer tip olarak işlenmiş kişiler seyirciye kendi şarkılarıyla tanıtılır: Unutulmaz helacı Şerife abla, her türlü işte çalışan gecekondu kadınları; Sarhoş Rasih; tüm haberleri öğrendiğimiz gazete satıcısı Hidayet; İzmarit Nuri…Bir de Aşağı ve Yukarı mahalle kabadayıları görülür Sineklidağ’da, niyetleri muhtar seçimini kazanıp parsayı toplamaktır. Oyunun baş kadın kahramanı Zilha ise kendisini “bu mezbelelikten kurtaracak Şehzade”yi bekler. “Keşanlı Ali Destanı”nda yer alan kentli takımını sonradan zengin olmuş inşaatçı Onaran ailesi ve çevresi temsil eder. Mahalleye uğrayanlar arasında dikkat çeken biri de şarkısıyla “esnekliğini” temize çıkaran Politikacı tipidir. Oyunda izlenen olaylar genelde Ezen-Ezilen ilişkisi çerçevesinde işlense de bunlardan hiçbiri öne çıkarılmaz. Eğlenceli bir “oyun içinde oyun” havasında geçer her şey, özellikle gerilimli ve duygusal sahnelerden kaçılır. Taner’in büyük bir ustalıkla yarattığı dil oyunları, tekerlemeler, nükteler, olaylara ve kişilere parodik yaklaşım, ele alınan ve aslında oldukça trajik olan durumları başka bir boyuta taşır; böylece ezilen halkın bir “kahraman” olarak görmek istediği Keşanlı Ali, tiyatromuzun ilk anti-kahramanı olur.
TV’de gösterilen “Keşanlı Ali Destanı” adlı dizide izlenen olay örgüsü özgün metinden oldukça farklı: Ali’nin cinayeti üstlenmesinden çok önce, askerden dönmesiyle başlar ve asıl oyuna bir türlü geçmeden sürüp gider. Dönemin gecekondulu profilini çizen renkli kişilerin çoğu silinmiş yerlerine, günümüz dizilerinin tiplerini çağrıştıranlar konmuş, özgün metinden artakalanların ise yalnızca adları korunmuş ve onlara bambaşka hikâyeler yazılmış.
Örneğin, özgün metinde pek öne çıkmayan ancak sözü edilen gecekondu ağaları birer mafya kişisi niteliğinde merkeze yerleştirilir, evlendirilir, karılarının da kendi hikâyeleri vardır; ya da Sipsi  iyice öne çıkarılır, mahallenin en entrikacı kimliğine bürünür ve oyun masalsı, dokunaklı  bir gecekondu destanı olmaktan çıkıp alışıldık bir (gecekondu) mafya serüvenine dönüşür. Taner metninin unutulmaz kişisi fırlama, zeki Şerife abla renkli kişiliğinden bütünüyle sıyrılıp mahallenin anlayışlı, olgun kadınıdır artık.
Yeni tipler de eklenir diziye: Ali’nin özgün oyunda ölmüş olan annesi üfürükçü Hasibe asal rollerden birini üstlenir; Zilha’nın kankası olarak –en az onun kadar ağırlıklı rolüyle- Fehime çıkartılır karşımıza; sonradan politikacı olan Ali’nin hapishane arkadaşı Ali Cengiz; 60’lı yılların Yeşilçam filmlerinin parodisi olan ve “uygunsuz fotoğraflarıyla” tehdit edilen sarışın Suzan ve ailesi Onaran’lar olur… Ve tüm bunların hikâyeleri, neden oldukları olaylar… Ve diziye eklenen, her biri ayrı bir film konusu olabilecek kesitler: Hapishane, kadınların dikiş kursu, Ali’nin mezarcılık işi (Shakespeare!)…
Yazarının değil iptal etmek, dokundurtmadığı  ve oyununun ayrılmaz bir parçasını oluşturan, metnin tüm dokusuna sinmiş müzik de yer almaz dizide. Yalçın Tura imzalı, özgününü çağrıştıran kısa bir parça vardır ama yalnızca jenerikte kullanılır.
Asıl sorun şu gibi: Eğer bir oyunun özgün olay örgüsü bozulmuşsa, kurgu değişmişse, dili yazarına ait değilse, kişileştirmeler baştan sona yeniden biçimlenmişse, oyunun ruhunu oluşturan müzik kullanılmıyorsa söz konusu yapıtın hâlâ o yazara ait olduğunu söylenebilir  mi?... Bir yapıtı, “daha geniş kitle tanısın” gerekçesiyle ekrana taşırken bu denli müdahale edilmesi ne derece doğrudur? Bu durumda hedef kitle yanıltılmış olmaz mı? TV’de gösterilen “Keşanlı Ali Destanı” Haldun Taner’in metninden yola çıkılarak yapılan bağımsız bir uyarlamadır. En azından bunun böyle belirtilmesi hem daha doğru bir davranış olacak, hem de TV’de süregelen  benzeri yanlışlar üstüne düşünme fırsatı yaratacaktır.
(Makalenin özgün adı: “Hangi Keşanlı Ali Destanı?”)

  • OYUN ADI:
    Keşanlı Ali Destanı
  • TOPLULUK ADI:
    TV dizisi
  • YAZAR:
    Haldun Taner
  • YÖNETMEN:
    Çağan Irmak
  • YAYIN ADI:
    Cumhuriyet gazetesi
  • YAYIN TARİHİ :
    25 Şubat 2012
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,