Her şey bizi hatırlatıyor...
İbsen'in 1882'de yazığı "Bir Halk Düşmanı" adlı oyun bizim hiç de yabancısı olmadığımız bir sorunu işler. Norveç'te kaplıcasıyla ünlenmeye başlamış ve neredeyse tüm gelirini buna bağlamış bir kentte geçer olaylar ve büyük sermayenin yönetimindeki kaplıca suyunun zehirli olduğunu ortaya çıkaran doktorun toplumca yalnız bırakılmasını, "halk düşmanı" ilan edilmesini anlatır. Bir turnesol kağıdı işlevi görecektir laboratuardan gelen rapor, maskelerin düşmesini sağlayacak ve kentin yönetici takımının, basınının iktidarla/düzenle ne denli sıkı çıkar bağları içinde olduğunu ortaya çıkaracaktır. İlkin raporu coşkuyla karşılar basın, aslında söz konusu olanın toplumsal yaşamın içine düştüğü bir batak olduğunu öne sürer, nitekim tüm kamu ihaleleri ve yönetimleri hep bir tek resmi çete ile kentin eski tanınmış ailelerinin  oluşturduğu "üstü örtülü bağlantılar yumağı" yönetmektedir, rapor baştakilerden kurtulmak için iyi bir fırsat olacaktır. Gazete ve basının sorumluluk duygusu bunu gerektirmektedir. Gazetenin finansörü konumunda bulunan, aynı zamanda "Mülk Sahipleri Derneği"nin başkanı, "Temkinliliğin Dostları Derneği"nin onur üyesi olan basımevi sahibi de temsil ettiği "başat çoğunluğun" kendini göstermesi için bunun iyi bir fırsat olduğunu düşünür. Kaplıcanın yönetim kurulu başkanı, kent başkanı, polis müdürü "vesaire" ve doktorun abisi olan Başkan daha baştan geri çevirir raporu; her şeyden önce kendi yönetiminde çıkmış bir sorundur bu, "memleketin yüce menfaati için, başkanlığın uygun göreceği zaman ve koşullarda" gereken her şeyin yapılacağını söyler. Kaplıcanın onarılması hem büyük bir bütçe gerektirecek hem de kentin önemli gelir kaynağının uzun süre kesilmesine neden olacaktır ki bu da "kamu menfaati" ne aykırıdır. Ayrıca kamuoyunun yeni düşüncelere hiç gereksinimi yoktur. "Kafalarda yerleşmiş güzel düşünceler onlar için en hayırlısıdır". Doktor diretince Başkan ona memur olduğunu anımsatır ve konuşmasını yasaklar. Gazeteye de onarım parasının sermayedarlardan değil, mülk sahiplerinden vergi olarak alınacağını söyler Başkan ve çalışanlar hemen taraf değiştirir çünkü hemen herkesin bir çıkar ilişkisi vardır iktidarla. Doktorun makalesi basılmaz, yerine Başkan'ınki yayımlanır. Doktor bu kez, kendi doğrudan seslenmek ister halka ancak düzenlediği toplantıda, demagojik söylemleriyle halkı, "çoğunluluğu" arkasına alan yandaşların oyununa gelir, konuşması kısıtlanır, hatta kaplıcanın sorunlarından söz etmemesi istenir. O da zaten artık başka bir buluşundan, " düşünsel ve manevi hayatımızın zehirlenmiş kaynaklarından, yalanın kokmuş zeminine dayanan burjuva toplumundan" söz edecektir. Hayatımızı asıl zehirleyenin, gerçeğin ve özgürlüğün en büyük düşmanı olan "başat çoğunluk denen nesne" olduğunu söyler Doktor. Tüm dünyada çoğunluğu oluşturan da aptallıktır ve hak her zaman azınlıktadır. Yığınlar hakikatleri ancak tükendikten, sığlaştıktan sonra benimserler ki geçerliliğini yitirmiş bir hakikattir artık bu. Başka bir yanlış öğreti de kalabalığın, yığının yani biçimsiz sürünün halkın gerçek çekirdeğiymiş gibi, hatta halkın kendisiymiş gibi öne sürülmesidir. "Bu bilgisiz ve işlenmemiş halk yoldaşlarımızın kabul etme ve reddetmede, yönlendirme ve yönetmede düşünsel olarak gelişkin birey ile yani kişilik ile aynı haklara sahip olmasını savunan öğretidir bu." Bu türün yalnızca alt katmanlar için söz konusu olmadığını belirtir Doktor, "her kesim içinde bol bol var bizde bunlar, toplumun en üst ucuna kadar!.. Yalnızca üstlerinin düşündüğünü düşünüp, yalnızca üstlerinin görüşlerini benimseyen bir tip olduğu için! İşte böyle yapan birisi yığından bir kişidir!"... 
Büyük protestolarla karşılanır konuşma, "Halk düşmanı" ilan edilir Doktor. Evi taşlanır, kendi ve yakınları işten kovulur. Bu arada kaplıcanın düşen hisselerini kayınbabası onlara bırakacağı mirasın parasıyla satın alır ve damadına çetin  bir seçenek sunar. Ancak kararını vermiştir Doktor, okuldan uzaklaştırılan oğullarını mahalleden bulunacak birkaç yoksul çocukla birlikte,  öğretmen kızının da yardımıyla kendi eğitecek, "ülkenin tüm kurtlarını kovalamaları için" özgür ve tutarlı insanlar yetiştirecektir. Oyunun sonunda kahramanımız  karısına yeni bir şey daha keşfettiğini söyler mutlulukla: "Bu dünyada en kuvvetli insan tam anlamıyla tek başına olan insandır". 
Tiyatro Festivalinde Schabühne Berlin tiyatrosundan seyrettiğimiz yapımda yönetmen  Thomas Ostermeier, son derece yerinde bir dramaturgi çalışmasıyla, yapıtın özünü bozmadan, halen geçerliliğini koruyan ana sorunsalı günümüze taşımış. 21. yüzyıl bakış açısının gereksiz gördüğü kimi ayrıntıları, fazlalıkları, uzatmaları keserek metni toparlamış ve ortaya hepimizi derinden etkileyen, yaramızı deşen bir oyun çıkarmış. Yaramızı deştiğinin bilincindedir yönetmen; oyunun bir yerinde Doktor'un dışındaki oyuncular, kendi rollerinden soyutlanmadan, seyirciyle  ilişki kurar ve şeytanın avukatlığını yaparak onunla kahramanın savını tartışır. Ancak asıl sürpriz sona saklanmıştır. İbsen'in neredeyse ütopik olan çözümünü, yine yazarın yaklaşımından uzaklaşmadan, günümüze devşirmiştir  Ostermeier, hem de asıl işi seyirciye bırakarak. 

* Metnin çevirisi Yılmaz Onay'a aittir.
(Makalenin özgün başlığı: Çoğunluk, birey ve bir halk düşmanı)
  • YAYIN ADI:
    Cumhuriyet gazetesi
  • YAYIN TARİHİ :
    31 Mayıs 2014
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,