Esen Çamurdan tarafından yazılmış olan "Haldun Taner Seyir Defteri" yazarın kabare oyunları dışındaki tiyatro metinlerini farklı bir pencereden ele alıyor. Bu fark öncelikle, kitabın temel hareket noktasını oluşturan 'Haldun Taner Tiyatro Haritası'nda yatıyor. Çamurdan kitabında, söz konusu harita kapsamında Taner'in on iki oyununu, on üç başlık altında inceliyor. Çalışmasını şöyle açıklıyor:
ESEN ÇAMURDAN: Aslında 'Haldun Taner Tiyatro Haritası' olarak adlandırdığım tablo müsveddemdi. Kitabı yazmaya başlamadan önce yapmıştım onu ve tüm çalışmanın ana kaynağını oluşturuyordu. Kitapta yazılanların neredeyse tümü bu tablo incelenerek, ondan yola çıkarak elde edildi. Çalışmanın sonuna doğru tablonun da olduğu gibi, kendime ait notlara hiç dokunmadan, yayımlanmasının iyi olacağını düşündüm. Her şeyden önce, Haldun Taner'in kabare tiyatrosu dışındaki oyunlarının sıkı bir dökümünü sergiliyordu; öte yandan, kitapta yanıtı verilmemiş kimi soru(n)ları içermesinin yanı sıra incelemecinin de izlediği yolu ele veriyordu ki bu benim, okuyucu olarak, her zaman çok ilgimi çeken, heyecanlandığım bir durumdur.
DİKMEN GÜRÜN: Haritayı çıkarmak için nasıl bir yol izledin?
ESEN ÇAMURDAN: Bir metni incelerken yazarın kurgusunu kavramanın, onun 'şema'sını çıkarmanın, dökümünü yapmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Bir başka deyişle, oyunun anlamına ulaşma yolunun onun iletilme biçimini araştırmaktan geçtiğini düşünüyorum. Yani, bir tür altyapı çalışması. Böyle bir okuma uğraşı bütünü görmeyi sağladığı gibi, onu oluşturan öğeleri de hem kendi içlerinde, hem de bütünün birer parçası olarak değerlendirebilmenize olanak sağlıyor. Çok keyifli bir serüven bu. Ancak başlangıçta yazarın izlediği yoldan gitmek çok önemli, ama ters yönde. Onun vardığı yerden geriye döneceksiniz siz, çıkış noktasına doğru gidebildiğinizce gideceksiniz; tabii kendi bilgi, birikim ve deneyiminizden beslenerek.
DİKMEN GÜRÜN: Buradan yola çıkarak Haldun Taner'in oyunlarıyla ilgili nasıl bir renk skalasından söz edilebilir?
ESEN ÇAMURDAN: Taner tiyatrosunda en çok dikkatimi çeken oyunların tümünün bir Yap(ama)mak, ol(ama)mak sorunsalı üstüne kurulmuş olması. Bunun için gerçeklik ile görülmek istenen; eski ile yeni; ezen ile ezilen olarak adlandırılabilecek ikili karşıtlık durumları yaratır yazar. Örneğin, herkesin yalandan tanıdığı "Keşanlı Ali Destanı"nın ana kişisi Ali ille kümeye girer: Sineklidağ halkı; ne olursa olsun, ne söylerse söylesin, Ali'yi kahraman olarak görmek ister, oysa Ali hiç de öyle değildir; kahraman Ali ile kahraman olmayan Ali çatışır oyunda. Bir başka ilginç nokta da; hedefi hep seyircisini uyarmak, onu gördükleri üstüne düşündürtmek olan yazarımızın oyunlarında, dolaylı ya da dolaysız olarak, devreye girip onu etkilemeye kalkışması. Hatta kimi zaman daha da ileri gider, seyirciyi kendi görüşü doğrultusunda yönlendirmeye, kendi gösterdiği yolda ilerlemesini sağlamaya kalkar. Bir de şaşırtmayı sever Haldun Taner; oyun sonlarının neredeyse tümü bir şaşırtmaca, seyircinin beklentisini tersine çevirme olgusu içerir.
DİKMEN GÜRÜN: Bir de kendini bulamamış, oturmamış toplum imgesinden söz ediyorsunuz kitabınızda. Biraz açar mısın bu konuyu?
ESEN ÇAMURDAN: Eldeki veriler değerlendirildiğinde Haldun Taner oyunlarının ardında ciddi bir temelsizlik sorununun yattığını görürüz; oturmamış, kendini bulamamış bir toplumdan kaynaklanan. Sağlam bir temele, altyapıya oturmadığından herkesin kendi çıkarına, görmek istediğine göre yorumladığı bir değerler sistemi. Kısaca söylemek gerekirse, Taner oyunlarında toplumsal altyapıdan kaynaklanan bir değer ve yorum karmaşası yaşanır. Yine aynı doğrultuda, görünüşte bu resme girmeyen iki tarihsel oyundan biri ("Lütfen Dokunmayın") kendini arayan tarih, öteki ise ("Sersem Kocanın Kurnaz Karısı") kendini arayan tiyatro olarak yorumlanabilir.
DİKMEN GÜRÜN: Peki tüm bu çalışmaları yaparken senin hedefin ne?
ESEN ÇAMURDAN: Benim tek amacım, çabam tiyatro metinlerimize değişik okuma biçimleri önermek; senin doğru deyişinle, onlara farklı pencerelerden bakabilmek. Her olguya olduğu gibi, tiyatro metinlerine de insan durduğu noktadan bakabilmeli; bugünden, 2007 yılının bilgi ve birikimiyle. Bu Haldun Taner için olduğu kadar Ali Bey için de, Halide Edip için de geçerli. Tüm sorun bakış açısında yatmakta. Öteki türlü saplandığınız çıkmazdan kurtulamazsınız, hep yeni, çağcıl metinler yazılmasını beklersiniz ki neredeyse olanaksızdır bu; olanı da göremezsiniz ki! Oysa burnunuzun dibinde yeniden keşfedilmeyi, ciddi bir dramaturgi çalışmasıyla gündeme getirilmeyi bekleyen eski, yeni yığınla metin vardır. Türk tiyatrosunu bir adım daha ileriye götürmek istiyorsak, işe buradan başlamamız gerektiğine inanıyorum..