Makale : İnceleme : Kitap: Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi ya da Düşüncenin Tiyatrosu
Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi ya da Düşüncenin Tiyatrosu
"Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, Sevda Şener'in Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Kürsüsü'nde «Tiyatro Kuramları» derslerinin konularını kapsıyor. Yazarın amacı: “Antik'Yunan'dan günümüze kadar tiyatro konusunda ileri sürülmüş olan görüşleri ve akımlaşmış düşünceleri tanıtmak.”
Sevda Şener tiyatro düşüncesinin gelişimini saptayabilmek için, tarihsel bir sıralama izlemiş, her dönemin tiyatro görüşünü diyalektik bir bakış açısıyla kendinden önceki dönemle karşılaştırarak belirtmiş. Her akım zamanının sosyal, siyasal ve ekonomik durumları gözetilerek üstyapısal kurumlar içerisinde değerlendirilmiş. Son derece yalın bir dille, açık seçik olarak yazılmış olan kitapta, önce her dönemin genel olarak siyasal, sosyal, ekonomik yapısı anlatılıyor, ardından yine aynı dönemde var olan düşünce akımları arasından tiyatro sanatıyla, dolaylı ya da dolaysız, ilgili olanlardan söz ediliyor, görüşün ya da akımın tarihsel önemine göre ayrıntılara giriliyor, açıklamalar yapılıyor, karşıt düşünceler aktarılıyor. Bu arada önceki dönemlerde oluşmuş olan akımlarla karşılaştırmalar yapan, etki ve tepkileri irdeleyen yazar her bölümün sonunda aktardıklarını özetliyor. Bu da gerçekten çok yararlı oluyor, çünkü gerek felsefeyle, gerek yazın ya da tiyatroyla ne denli yakından ilgili olursa olsun böyle bir bilgi yığınağı karşısında insan toparlanmak gereksinmesi duyuyor.
Kitap on üç bölümden oluşuyor. Girişte kısa bir önsöz, son bölümden sonra da yazarın kaynakçalarını belirttiği «Notlar» var. Yalnızca bu son bölüm bile (sekiz sayfa) tiyatro sanatına ve hatta felsefeye yakından uzaktan ilgi duyanlar için değerli bir başvuru kitapları dizelgesi niteliğinde.
Antik Yunan'da Tiyatro Düşüncesi’nde yazar, Arkaik çağda doğdukları varsayılan tragedya ve komedyanın oluşumlarını anlattıktan sonra tiyatro sanatının tam olarak geliştiği Klasik çağı ele alıyor. Bu dönemde sanatın her dalında görülen gelişmeyi Pers Savaşları'ndan sonra Atina devletinin güçlenmesine ve zenginleşmesine bağladıktan sonra tragedya ve komedyanın yapılarını etkileyen toplumsal çelişkinin altını çiziyor. Evrensel tiyatro düşüncesinin ilk basamağı olan Antik Yunan tiyatro düşüncesini incelemek için bu sanatın niteliği üzerine ilk düşünenler olarak Platon ve Aristoteles ele alınıyor. Onların «kendi felsefelerinin bütünü içinde ve bu felsefeye bağlı olarak» tiyatro görüşleri açıklanıyor.
Komedyanın yok denecek kadar az söz edildiği yapıtların taranmasında ve tiyatronun toplumsal işlevi araştırmalarında her iki düşünürün de sanata değişik yaklaşımları bir kez daha vurgulanıyor. Tragedyadan daha az önemsenen ve kuramcılarca daha az incelenen komedyadan ancak “Poetika” bağlamında söz ediliyor bu bölümde. Bir de yine Aristoteles'in izinden giden iki yazarın (birinin adı bilinmiyor, diğeri Theophrastus) ve Aristofanes' in bu türün üzerine düşündüklerine kısaca değinilmiş.
Sanat konusunda kuramsal konulardan çok sanatın topluma karşı görevi ve teknikler üzerinde durulan Roma'da Tiyatro Düşüncesi’nde ağırlık Horatius'da. Sevda Şener okuruna önce genel olarak toplum yapısı ve dünya görüşüne koşut olan Roma sanatını tanıtıyor, sonra Roma ve Yunan felsefelerindeki ayrımların sanata, güncel yaşama ne denli yansıdığını belirtiyor. Ayrıca, Plautus, Terentius ve Cicero'nun türlerin ayırımı, güldürünün tanımı, gülünç kusurlar, gülme sağlayan söz ve durumlar konusunda görüşlerine yer verilmiş. İ.Ö. 24-20 yıllarında yazıldığı sanılan ve Horatius'un şiir ve tiyatro üzerinde durduğu “Ars Poetika” önce genel olarak tanıtılıyor, bölümleri açıklanıyor. Ardından, Roma tiyatro düşüncesini, «eğitme ve zevk verme> yönleri başta olmak üzere, çok iyi özetleyen görüşlere yer veriliyor.
Tiyatro gösterilerini yasaklamış, tiyatroyu suçlamış olan ortaçağdaki tiyatro düşüncesi Ortaçağda Suçlamalar bölümünde anlatılmış. Tiyatronun bir yazın türü olarak varlığını koruduğu bu dönemde; İ.S. 400-800 yıllarında, daha çok Rönesans'ı hazırlayan ve «bir geçiş dönemini» yansıtan yapıtlara değinilmiş.
Ortaçağda Suçlamalar’ı izleyen bölüm, doğal olarak «Rönesansta Tiyatronun Savunulması». Değişen toplum yapısının düşünceyi etkilemesi, bunun da giderek, tiyatro sanatına yansımasını, yazar sosyal ve ekonomik koşullar bağlamında açıklamakta. Bunlara bir de ulusal farklılaşmaların doğuşu, ulusal yasa, ulusal kilise gibi ulusal sanat da eklenince 16. yüzyıl sanatının görünümü apaçık ortaya çıkıyor. Rönesansta güçlenen bireyin atılım gücünün kendine sahnede yeni bir edim alanı bulması sonucu çağın en tipik oyunları olan traji-komedilerin ele alınması, o dönemin soylu ve orta sınıflarının buldukları “orta yolu” çok iyi anlaşılır kılmış. Aynı dönemde tanık olunan başka bir tiyatro olayına, saray ve akademi çevresinde beğenilen Antik dönem oyunlarına ya da bunların taklitlerine, değinildikten sonra Rönesans tiyatro kuramcıları ve eleştirmenlerinin görüşleri söz konusu edilmiş. Belirgin özellikler saptanmış. Aynı dönemde tiyatroya çeşitli saldırıların ele alındığı bu bölümde Shakespeare ve Lope de Vega gibi halkın beğenisi doğrultusunda yazan yazarların konumları belirlenmiş ve Rönesans tiyatro düşüncesinin odaklandığı konular açıklanmıştır.
Beşinci bölüm: Klasik Akım. 17. ve 18. yüzyıllarda kendini savunmak zorunda kalmayan tiyatronun canlanış nedenlerini anlatmak için yazar, Klasik akımın yaygınlık kazandığı Fransa ve İngiltere'deki güçlenen devlet otoritesini anlatmakla başlamış. Bunu, Klasik akımın doğup geliştiği ve sanata bol para harcayan 14. Lui Fransası'nın ekonomik ve siyasal boyutları irdelenişi izliyor. Yine aynı yüzyıllarda büyük bilim ve düşün adamlarının yetişmesi, çağın “Akıl Çağı” olması belirtilip bilimdeki bu gelişmenin felsefeyi, sanatı etkilediği anımsatılmış. Klasik akımın biçimi, biçemi, içeriği konusunda genel bir bilgi verildikten sonra tiyatro kuramcı ve eleştirmenlerinin durumları aydınlatılmış. Klasik akımın belli başlı kurallarının saptanmasında etken olan Corneille'in “Le Cid” adlı oyunu üzerindeki tartışmalara yer verilmiş, önemleri vurgulanmış. İngiltere'deki duruma da kısaca değinildikten sonra klasik tiyatro düşüncesinin asal ilkeleri dokuz öbekte ayrıntılı olarak incelenmiş. Bu bölümü sona erdirmeden önce yazar, “Shakespeare'in Eleştirisi” adlı bir paragrafı klasik akım eleştirmenlerinin ünlü İngiliz yazara yönelttikleri övgü, yergi karışımı (daha çok yergi) değerlendirmelere ayırmış. Burada Thomas Rymer’in yaklaşımı oldukça ilginç: “Bir atın kişnemesinde, bir köpeğin hırlamasında, Shakespeare’in oyunlarında bulunduğundan daha çok anlam, daha canlı ifade, hatta daha çok insanlık vardır.”
Klasizim ve Romantizim arasındaki geçiş dönemi, başka bir deyişle, Romantik akımın ilk filizlendiği dönem 18. Yüzyıldaki Yorumlar başlığında toplanmış. Bu yüzyılda görülen değişmeler toplumun yapısına ve değer yargılarına bağlandıktan sonra yeni eğilimler ve görüşler üzerinde durulmuş.
Tiyatro düşüncesinde yepyeni bir aşama olan ve çağdaş düşünceyi etkileyen Romantik Akım, kitapta 18. Yüzyıl sonu ve 19. Yüzyıl başı döneminin çok yönlü incelenmesiyle ele alınmış. Çağın tüm sanat akımlarını etkileyen Alman idealist felsefesi irdelenmiş, okuyucuya çeşitli tartışmalar, yenilikler aktarılmış. Tiyatro kuramcılarının felsefeye yönelmelerinin, seyirci kitlesinden kopmalarının nedenleri verilmeden önce Romantizm’in geliştiği ülkelerin, başta Almanya olmak üzere, siyasal ve ekonomik konumları yansıtılmış, böylece çağın değer yargılarının değişme nedenleri, kaynakları aydınlatılmış. Romantizm’in asal kurallarının oluştuğu Almanya’daki “Sturm und Drang” atılımının doğurduğu ve Goethe ile Schiller’in yetkinleştirdikleri “Alman dramı”ndan başlayan inceleme giderek Fransa ve İngiltere’yi de kapsıyor. Ülkemizde, Namık Kemal’in “Celalettin Harzemşah” adlı oyununa yazdığı önsözde başlatılan tiyatro düşüncesine de değinildikten sonra “romantik” anlamına gelen “roman’dan geldiğini belirtiyor.
Sanatın evrimi, içerik ve biçim özdeşliği, karşıtların uyumu, groteskin tanımı, ulusal olanın yeğlenmesi gibi günümüzdeki tiyatro düşüncesinin yolunu açacak olan kavramları getiren Romantik akım kuramının yazıldığı bu bölümün sonunda yine son paragraf Shakespeare'e ayrılmış. Ama bu kez Klasik akımda olduğu gibi olumsuz eleştiriler için değil, tersine, artık onun tartışma götürmez bir deha olduğunu kabullenen romantiklerin Shakespeare'i yücelten düşünceleri için. Latince «şey» anlamına gelen «res» sözcüğünün Realizmi, yani gerçekçiliği doğurduğunu ve bu akımın, salt ad ve soyutlama olan idealara tepki olarak, «ideaların realitesinden» söz etmek istediğini öğreniyoruz kitaptan. Romantizmle kurulmuş soylu sanat anlayışına elverişli bir ortam hazırlayan «Gerçekçi Akım», yapıtta en çok yer ayrılan bölüm. Başında kısa olarak bir «Geçiş Dönemi» vurgulanıyor ve 19. yüzyılın Avrupa'sında görülen toplumsal, ekonomik, kültürel değişmelere değiniliyor. Realizme bağlanarak kullanılan Natüralizm (Doğalcılık) arasındaki ayrımlara değinen yazar daha sonra roman sanatının ilkelerini benimseyen gerçekçi tiyatro düşüncesinin özelliklerini alıntılarla betimliyor. Alexandre Dumas Fiis, Zola, Strindberg, Çehov, İbsen gibi bu döneme imzasını atmış yazarların düşüncelerine yer veriyor. Daha önceki akımlarda olduğu gibi yalnızca oyun yazarlığıylcı ilgili olmayan gerçekçi tiyatro, yenilik olarak sahneye dekor, giysi, aksesuar, ışıklama, oyunculuk sanatlarının kurallarını da birlikte getirdiğinden, bu öğeler ayrı olarak «Uygulamada Gözetilmesi Gereken Kurallar» başlığı altında toplanmış. Gustav Freytag'ın dram tekniği konusundaki açıklamaları özetlenmiş.
Çağın komedi görüşü aktarılırken ağırlık doğal olarak Bergson'da: Düşünürün gülünç ve gülme konuları üzerindeki incelemeleri ele alınıyor. Yaratıcı oyunculuk ve yönetmenliğin ön plana çıktığı «Gerçekçi Tiyatro Akımı» bölümü Stanislavski kuramı ve alıntılarıyla sona eriyor. Sanatın, dolayısıyla da tiyatronun, topluma karşı olan görev ve sorumluluklarının yeni bir boyut kazandığı bu dönemi Bernard Shaw'un şu tümcesi çok iyi açıklıyor: «Dramın yöntemi o kadar etkili ki, sonunda tüm Londra halkını tiyatroya giderken yanlarına akıllarını ve vicdanlarını da almaya ikna edeceğim.»
Gerçekçi akımın güçlenmesiyle birlikte ortaya çıkan ve tiyatronun özünü, biçimini, çalışma yöntemini, oyunculuk ve yönetmenlik tekniklerini, seyirci/oyuncu ilişkisini yeniden yorumlayan karşı gerçekçi eğilimler (Simgecilik, Yeni Romantizm, Estetikçilik) “Karşı Gerçekçi Düşünceler”de belirtilmiş. Wagner ile Nietzsche'nin görüşleri aktarıldıktan sonra Karşı Gerçekçiler'in ortak görüşlerine geçilmiş. Simgecilik'te en çok sözü edilen kişi Maurice Maeterlinck, Yeni Romantizm özlemiyse Oscar Wilde'den alıntılarla dile getirilmiş. İrlanda'lı yazar William Butler ise yeni estetik düzenlemeler arayan yazarlar arasında geçiyor. Bunların yanında, gerek uygulamalarıyla gerekse kuramlarıyla simgeci sahne dilini belirleyen Adolphe Appia ve Gordun Graig'in sanat anlayışları genel çizgileriyle açıklanıyor.
Karşı Gerçekçi Eğilimler'le tiyatro düşüncesine getirilen bu yeni soluk, uygulama ile kuramı bütünleştiren ve iki dünya savaşı arasında «daha da cüretli denemelere girişilmesini sağlayan» görüşlerin doğmasına neden oluyor: Gelecekçilik (Fütürizm), Gerçeküstücülük (Sürrealizm), Dışavurumculuk (Ekspresyonizm) ve Konstrüktivizm (Yapıcılık olarak çevirilebilir). Bunlar, “20. Yüzyılın Öncü Akımları” olarak derlenmiş. Savaş öncesi ve sonrasında görülen bu yeni sanat akımlarının çıkış nedenlerini o dönemdeki genel “bunalım”la açıklayan yazar, ardından her akımı tek tek ele alıyor, tiyatroyla olan bağlantılarını saptıyor. Gerçeküstücülük çerçevesi içinde tanıtılan Antonin Artaud ve “Kıyıcı Tiyatrosu”nu ( “Kıyıcı” yerine “Vahşet” de kullanılıyor. Aslında her iki sözcük de Fransızca'daki « cruauté»nin anlamını kapsayamıyor) uzun uzun anlatıyor; kuramcının, oyuncu ve anlatım olanakları, giderek tiyatro düşüncesi, yayımladığı bildirgeleriyle, okuyucuya iletiliyor. Dışavurumcu tiyatronun uygulayıp da tiyatro düşüncesine onaylattığı değişiklikler de ayrı bir kümede değerlendirilmiş.“Siyasal Amaçlı Tiyatro Düşüncesi”, adının da belirttiği gibi, 20. yüzyıl tiyatrosunun «İnsanı yeniden yaratma» isteğinden kaynaklanan politik tiyatroyu kapsıyor. Yazar, Piscator ve Brecht'in kuramlarını incelemeden önce her bölümde yaptığı gibi epik tiyatronun doğup geliştiği İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya'nın genel durumunu sergiliyor, tiyatro düşüncesinin siyasal yaşamda rol alma, bir görev üstlenme nedenlerini araştırıyor. Seyirci niteliğinin yeniden saptandığı, işlevsellik kaygısının yerleştiği ve yönetmenin yalnız oyunculara değil, yazara da egemen olduğu bu dönemde Piscator ile onun kuram ve uygulamasını izleyen Brecht'in epik tiyatro düşüncesi çeşitli boyutlarıyla irdeleniyor. Her iki sanatçı-kuramcının görüşleri, ele aldıkları tüm tiyatrosal öğelerle tek tek açıklanıp, tez ve anti-tezler vurgulanıyor.
İlke ve kuralları belirlenmiş, özelikleri sanatçılarca değil de bilim adamları ve incelemeciler tarafından saptanmış olan “Absürd Tiyatro” (Uyumsuzluk Tiyatrosu) bölümünde, bu tiyatronun dayandığı yaşam görüşü olan “saçma” (absürd) kavramı açıklığa kavuşturulmuş. Varoluşçu düşünceyle olan ortak yönleriyle Hümanizm'e karşıt bir tutum alan absürd tiyatronun amacı belirtilmiş. Son paragraf, yazar İonesco'nun “siyasal tiyatroya karşı olması”na ayrılmış.
“Çağdaş Tiyatro Düşüncesi”ni Sevda Şener, şöyle tanımlıyor: «Daha iyi bir dünya, daha güçlü bir insan ve daha mutlu bir yaşam ülküsüne adanmış bir tiyatro». Bu bakımdan günümüz tiyatrosunun «bir başkaldırış ve arayış» içinde olduğunu belirtiyor. “Olay Tiyatrosu”, “Ritüel Tiyatrosu”, “Yaşayan Tiyatro”, “Bütüncül Tiyatro”, “Yoksul Tiyatro”, “Dolaysız Tiyatro” adları altında ortaya çıkan çalışmaları, yitirilen ve aslında «tiyatronun özünde bulunan yaşam cevheri» arayışına bağlıyor. Çağdaş tiyatronun kuramı her ne kadar oluşmamışsa da, araştırmacı öncü çalışmaların belirgin özelliklerini belirtiyor. Bu son bölümde ele alınan kişiler: Grotovsky ve Peter Brook. İlginç girişimlerini kuramlaştırabilmiş oyuncu-yönetmen Grotovsky' nin görüşlerinden sonra, “Yoksul Tiyatro” uygulaması tanıtılıyor. Ardından günümüzün ünlü yönetmenlerinden Peter Brook'un çağdaş tiyatro konusundaki düşünceleri, eleştirileri ile önerileri yer alıyor.
Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, hiç sıkılmadan, tam tersine, öğrenmenin verdiği coşkuyla okunan bir kitap. Sevda Şener, yukarıda da belirttiğim gibi, tiyatro düşüncesini ele alırken “insan” öğesini, dolayısıyla “toplum” olgusunu hiç göz ardı etmemiş; değişimlere çağdaş bir dünya görüşüyle yaklaşmış. Gelişimler öyle bir biçimde izlenmiş ki, tiyatronun insan düşüncesini yansıtan bir gösterge olduğu çıkmış ortaya.Doğrusu Sevda Hoca'nın derslerini izleyemediğime üzüldüm. İki nedenden. Birincisi, yazdıklarını bir de kendisinden dinlemenin daha da zevkli olacağına inandığımdan; ikincisi, uzun süredir beni düşündüren şu soruyu yöneltme isteğimden: Neden acaba tiyatro tarihi kitaplarının hemen hemen hepsinde, sizinki de içinde olmak üzere, ilkçağ komedyasına yok denecek kadar az yer veriliyor? Aristoteles'in komedyayı hor gördüğünden Poetika'sında kısaca ele aldığı, diğerlerinin de onu izlediği bir gerçek, ama bu yaklaşım eski çağlardaydı. Peki, ya günümüzde? Her sanat dalında olduğu gibi tiyatrodan da tarihsel, toplumsal bilinç bekleyen, daha mutlu, daha barışçı ülküye yönelik oyunların, eleştirel yaklaşımların yeğlendiği çağımızda, tarih boyunca tiyatro olayı irdelenirken Aristofanes, yapıtlarından yola çıkılarak daha ayrıntılı olarak incelenemez mi? O Aristofanes ki, tiyatroya getirdiği yenilikler bir yana, bu sanatı daha İ.Ö. 5. yüzyılda barış için, insanın özgürlüğü için kullanmıştır; yani çağımızda geçerliliğini koruyan siyasal tiyatronun atası olmuştur. Hem de Sabahattin Eyuboğlu'nun dediği gibi: «... gülen düşüncesinin sınırsız özgürlüğünü yalnız demokrasiye borçlu olarak değil, dokunulmazlığını sanat çabasıyla da kazanarak.»





  • YAYIN ADI:
    Yazko Edebiyat Dergisi
  • YAYIN TARİHİ :
    Mart 1983
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,