Makale : Tiyatro Üstüne : Dramaturgi: Dramaturg Ajan Değildir
Dramaturg Ajan Değildir
Türkiye'de oldukça yoğun yaşanan kavram kargaşasına bir yenisi daha eklendi: Dramaturgi. Her tiyatrocuyum diyen dramaturgiden söz ediyor, dramaturgun görevlerini sıralıyor, ne olması gerektiğini bilgiççe açıklıyor, dramaturgları bol bol eleştiriyor. Bir dramaturgidir gidiyor tiyatroda. Hatta kimileri, daha da ileri gidip, "yahu nereden çıktı bu dramaturgi, eskiden böyle bir şey mi vardı, yazar, yönetmen dururken dramaturg da neyin nesi?” diyebiliyor. Ama hiç kimse, özellikle entelektüel ortamlarda biraz da çağdaş tiyatro kültürünü kanıtlamak için, ağzına doladığı dramaturginin çağımızda ortaya çıkma nedenini düşünmüyor. Düşünmek bir yana aklından bile geçirmiyor. Bunun en son örneğini, geçen ay yine bu dergide özeti yayınlanan , “Tiyatroda yazar, yönetmen, dramaturji” başlıklı oturumda yaşadık. Toplantıda dikkati çeken ilk nokta, yazarın, yönetmenin, dramaturgun tartışıldığı bir ortamda bir profesyonel dramaturgun bulunmamasıydı. (Hasan Anamur dramaturgi dersleri vermektedir ama dramaturg değildir). Ve bütün katılımcılar, yani yazar ve yönetmenler, Türk tiyatrosunun yazar ve yönetmen sorunu hiç yokmuşçasına dramaturgiye ve dramaturglara veryansın ettiler. Hatta ünlü bir yazarımız daha da çoşup, ''Ben  bunca yıldır oyun yazıyorum, dramaturgi dersleri veriyorum, ama hâlâ doğrusu, dramaturginin ne olduğunu bilmiyorum" diyebildi. Hemen onun ardından söz alan ve 1991 yılında yapılan Tiyatro Kurultayı'na sunduğu bildiride dramaturginin önemini vurgulayıp, dramaturgların sanatçı kadrolarına alınmasını ısrarla öneren yönetmenimiz de, “Kim olduğu, ne olduğu, ne iş yaptığı bilinmeyen, ajan gibi bir şey geliyor dramaturg denince aklıma”, tümcesiyle dile getirdi düşündüklerini. Her iki yanıt da kanımca oldukça açımlayıcı ve düşündürücü. Eğer bir öğretim üyesi, yıllardır verdiği dersin ne olduğunu bilmiyorsa, ortada – başta eğitsel olmak üzere- birçok ciddi sorun var demektir. Aynı bağlamda, dramaturginin işlevini bilmekle yükümlü bir tiyatro yöneticisi, “bugün bizim dramaturglarımızın yaptığı iş büyük bir çoğunlukla raportörlükten ibarettir” diyerek yakınabiliyorsa, bu dramaturglardan çok, onların işlevlerini raportörlükle kısıtlayanların sorunu olmaktadır. Ve eğer bir yönetmen, daha birkaç yıl önce hararetle savunduğu bir kurumu yerle bir etmekle kalmayıp, bir de ajan gibi gördüğünü söyleyebiliyorsa, işin içinde başka bozukluklar da var demektir.
Günümüzde Türkiye’de bir dramaturgi karmaşası yaşanıyorsa, bunun nedeni tiyatro okullarında dramaturgi derslerine yeterince önem verilmemesi, ikinci nedense; yetkili konumdaki yöneticilerin – yine eğitim ve pratik eksikliğinden- aynı karmaşayı yaşamakta olmalıdır. Her şeyden önce şunu bilmekte yarar var: bir malzemeyi doğru kullanabilmek için, onun ne işe yaradığını, yuvarlak tanımlamalarla değil, açık seçik olarak bilmek gerekir. Bilincin doğabilmesi için önce sağlam bir bilginin olması kaçınılmazdır.
Öte yandan, gerçekçi olmak gerekirse, dramaturgların da kendi alanlarında etken ve yaratıcı oldukları pek söylenemez. Sözü edilen eğitsel sorunların yanı sıra, var olan tiyatro sisteminin de böyle bir çalışmaya elverişli olmayışı mesleğin gelişmesini ister istemez duraksatmakta, dramaturgtan beklenen  performans elde edilememektedir. Dramaturgun verimliliği, her ne kadar bilgi ve kültür birikimiyle birlikte, özel beceri ve kişiliğine bağlı olsa da, yapılan tüm atılımlar bir yerde tıkanıp kalmakta, engeller aşılamamaktadır. Bu arada “Almanlar’ın başının altından çıkan” dramaturgi giderek yayılmakta, tiyatro sanatının gelişmiş olduğu Avrupa ülkelerinde yerini sağlamlaştırmaktadır. (Geçtiğimiz yaz gittiğim Avignon Tiyatro Festival’inde başarılı oyunların çoğu dramaturg ile çalışılmıştı.)
Dramaturgi durduk yerde uydurulmadı, bir gereksinme sonucunda kabul ettirdi kendini. Çağdaş tiyatroda seyirci ve sahneye yaklaşımın değişmesiyle birlikte doğdu dramaturgi kurumu. Bir başka deyişle, tiyatroya bakış açısının değişmesi, onun yeniden yapılanmasının yolunu açtı, dramaturgi de burada yerini aldı. Ünlü Fransız tiyatro eleştirmeni ve düşünürü Bernard Dort'un dediği gibi, "Yeni bir görev dağılımıyla karşı karşıya bulunuyoruz, aynı görevlerin yeniden değerlendirilmesiyle değil. Gerçekten de, dramaturgluk kurumunun, gösterinin siyasal ve estetik göstergelerine önem veren bir tiyatroda bir anlamı vardır ancak. Böylelikle sahneleme olgusunun tüm ideolojisi ortaya konmuş olur. Burada söz konusu olan, bu ideoloji üstüne düşünmektir, onun seyirci tarafından rastlantısal olarak algılanmasını beklemek değil."
Tüm sanat dallarının birbirlerini etkilediği, ortaya sürekli olarak yeni ve ilginç bileşimlerin çıktığı günümüzde, tiyatro sanatı da ince beğeni ve çokyönlülük, özellikle de bilinç isteyen bir sanat dalıdır. Her şeyden önce de estetik ve entelektüel düzeyde kalıcı olmak zorundadır. Aynı zamanda zihinsel bir eylemdir. Bunlara bir de, seyirciyi görsel-işitsel düzeyde etkilemek eklenince çağdaş tiyatro yapmanın bir ekip işi olduğu, yönetmenin “kurmayları” olarak adlandırabileceğimiz uzmanlarla birlikte çalışmasının gerekliliği çıkmaktadır ortaya. Dramaturg da, yönetmenin kurmaylarından biri olarak yerini almıştır çağdaş tiyatroda. Ne var ki  -sanatın bilimi olamayacağına göre- bir oyun bilimcisi değildir, olsa olsa oyun yazma ve yönetme kurallarını bilen, bilgisinden yararlanılan bir danışman kişidir, ya da bilirkişidir. Durum böyle olunca çağının, seyircisinin gerisinde kalmış olan tiyatromuzda, ne olup olmadığını araştırıp irdelemeden, tartışmadan, oradan buradan edinilmiş yüzeysel bilgilerle dramaturgiyi yargılayıp bir yana atmak, tiyatroya büyük katkıda bulunabilecek bir kurumu daha doğmadan öldürmek olur.
Türk tiyatrosu çağdaş çizgiyi yakalamak istiyorsa değişmek zorundadır. Yaşanılan bütün karmaşalar, tartışmalar, sorunlar içinde bulunduğumuz çıkmazın neden olduğu sancılardır aslında. Artık bir değişim gerekmektedir tiyatroda ve değer yargılarımız, bu değişime göre, yeni ölçütlere dayanmalıdır. “
  • YAYIN ADI:
    Gösteri Dergisi
  • YAYIN TARİHİ :
    Ekim 1994
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,