Makale : Tiyatro Üstüne : Türkiye'de Tiyatro Sorunları: Brecht’e Yabancılaşabilmek
Brecht’e Yabancılaşabilmek
Yapıtını düşünsel bir temele oturtmaya özen göstermiş bir yazara, sanatçıya yapılacak en büyük kötülük, sanırım onu simgeleştirmek olur. Hele bu kişinin belirgin özelliği "devinen bir gerçekliği gösteren diyalektik tiyatro" yapmak ise, kimi gerçeklikleri alıp bunları, yine ona bağlı kalmak adına, birtakım kalıpların  içine olur olmaz sıkıştırmak, sözkonusu kişiye sadık olma adına yapılan önemli bir yanlıştır.
Brecht'in yüzüncü doğum yıldönümünün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kutlandığı şu günlerde, nicedir yaşadığım ya da tanık olduğum çelişkiler, aklıma takılan sorular yeniden canlandı: Brecht'e yaklaşım günümüzde nasıl olmalıdır? "Yabancılaşma" etmeninden, "epik tiyatro"dan ne anlamaktayız? Doğru kavrayabilmiş miyiz bunları? Yoksa Brecht'in güncelliğini vurgulamak adına onu dondurmuş, bir resme mi dönüştürmüşüz?...
Konuyu biraz daha açacak olursak; epik tiyatro yapmak, hâlâ ses etmenlerini sahnedeki oyuncular aracılığıyla gerçekleştirmek, oyuncuları rollerinin dışına çıkartıp onları -başka bir oyuncunun/rolün gereksinim duyduğu aksesuarı sahnede bulup vermek gibi- başka "teknik" görevlerle donatmak,  ya da sahneye çıkış sırasını kulis yerine sahnede bekletmek  benzeri bildik "epik numaralar" yapmak mıdır, ya da Brecht şarkılarını kırk yıl önceki "gestus" ve tonlamaya öykünerek söylemek gibi, ülkemizde hemen hemen her Brecht çalışmasında tanık olduğumuz yollara başvurmak mıdır?...
Brecht'in yüz yaşına bastığı günümüzde ona başka türlü yaklaşmanın zorunluluğuna inanıyorum ben. Söylediklerinin ancak bir ölçüye kadar doğru olduğunu açıklayabilen, dogmatiklikten özenle kaçınmaya çalışan yazarı sahnelerken belirli klişelere başvurmak, onu bir bakıma mumyalaştırmak olur ki, buna da ilk karşı çıkacak olan yine yazarın kendisidir. Brecht'i yeniden düşünmek, tartışmak, doğru ve yanlışlarıyla onu yeniden anlamak gerekir.
Acaba biz onu şimdiye dek gerçekten düşündük, tartıştık, anladık mı?...

Önce bir düşünce sistemidir
Türkiye'deki uygulamaların çoğuna bakılacak olursa, sorunun tam da bu noktadan kaynaklandığını görülür: Daha önceki birkaç çalışmayı saymazsak, ülkemiz epik tiyatroyla 1970'li yılların başında tanışır, yaşanılan dönemin de etkisiyle, hemen kabul görür ve "uygulamalara" geçilir. Yani okuma ve düşünme, düşünce üretme alışkanlığı pek olmayan toplumumuzda epik tiyatronun da ideolojik, felsefi, eleştirel temeli yeterince araştırılmaz, sorgulanmaz. Epik tiyatro özümsenmeden benimsenir. Oysa Brecht, herşeyden önce, bir düşünce sistemidir, yapıtının saç ayağını oluşturan bu üç ana öğe (ideoloji, felsefe, eleştiri) doğru olarak kavranmadan anlaşılamaz, oyunları daha baştan yanlış sahnelenir. Ve ülkemizde seyrettiğimiz birçok gösteride izlendiği gibi, çalışmalar kendini ve seyirciyi kandırmacadan öteye gidemez; epik tiyatro kavramı kalıplaşmış bir Brecht anlayışına dönüşür, kendi kendinin amacı olur.
Günümüzde Brecht sahnelemek dünkünden farklı olmalı, dünden kopya çekilmemelidir. Çünkü tiyatro oyunu da zaman içinde devinir, dönüşür; yorumlama biçiminin dönüştüğü gibi. Kanımca bunun en sağlıklı yolu Brecth'in kendisine de "yabancılaşarak" bakabilmek, onu daha da ileriye götürmeye çalışmak, çağcıl bir bakış açısıyla geliştirebilmek, sınırlarını zorlamaktır.  Kapitalist düzenin işleyişi açısından yazarınkiyle bizim yaşadığımız dönem arasında temelde pek değişen bir şey olmamakla birlikte, olay ve olgulara yaklaşımlar, değerlendirmeler, anlamdırmalar değişime uğramıştır; durum böyle olunca, sanatsal biçimlemenin de değişmesi kaçınılmaz olur.

Kapsamlı ve doğru bilgi gerek
Sorun galiba Brecht'i yinelemeden sahnelemek; ya da onu bir düşünsel sistem olarak ele almakta ve bunu yalnızca Brecht oyunları için değil, tüm çalışmalarda bir bakış açısına  dönüştürmekte yatıyor.  Ama kimi zaman da şu sinsi soru takılıyor akla: Brecht bugün etkisini sürdürüyor mu hâlâ? Onun sanatsal ve estetik gücünden hâlâ söz edebilir miyiz? Yoksa tiyatro tarihinde önemli bir döneme imza atmış ve artık geçmişte kalmış bir sanat adamı mı olmuştur? Ya da, 1980'lerden bu yana Avrupa'da tartışılan bir başka soru:  Brecht müzelik mi? Klasik mi?...
Tüm bu sorulara yanıt arayabilmemiz, yapıcı bir tartışmaya girebilmemiz, düşünce üretebilmemiz için herşeyden önce Brecht'le ilgili kapsamlı ve doğru bilgi sahibi olmamız gerekir. Hele yazarın oyunlarını sahneleme konusunda ısrarlıysak, tüm koşullanmışlıklarımızdan arınarak, onu yeniden keşfetmeyi deneme yolunu seçmeliyiz.
Ardından on binlerce sayfalık yapıt bırakan Brecht'ten dilimize aktarılanların nitelik ve niceliği, "kitapsız kültür" edinme alışkanlığımızın boyutlarını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Mitos-Boyut yayınlarının yazarın tüm oyunlarını yayımlamaya başlaması insana umut veren, alkışlanası bir girişim. Ne ki bununla yetinmemeli, yazarın güncelerinin ve tiyatro üstüne yazdıklarının -eksiksiz olarak- tümü, yapıtlarıyla ilgili olumlu olumsuz yazılmış bütün incelemeler, araştırmalar çevrilmelidir. Ancak bunları okuduğumuzda, yaşadığımız yüzyılı "Bilgi Çağı" olarak nitelendirerek günümüzde bilginin önemini vurgulayan ve çalışmalarına işleyeceği konuyla ilgili kapsamlı araştırmalar yapmadan başlamayan yazarla daha yakın ve doğrudan ilişki kurar, onu gerçekten tanımaya, düşünmeye, tartışmaya  başlarız ...Ve gün gelir, bakarsınız, Peter Brook'a kulak veririz:
"Artaud'ya göre tiyatro bir ateştir, Beckett'e göre açığa çıkarılan bir ışıktır, Stanislavski için ise insanlıktır tiyatro. Neden bunlardan yalnızca birini seçmemiz gereksin ki?".




  • YAYIN ADI:
    Cumhuriyet Gazetesi
  • YAYIN TARİHİ :
    15 Mart 1998
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,