Makale : Oyun Eleştirisi : İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivalleri: 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin Ardından (1)
17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin Ardından (1)
İnsan bedeniyle yeni dil
Bu yılki Uluslararası Tiyatro Festivali’nde “Dava” oyunu dışında seyretme fırsatı bulduğum yabancı yapımlar (yerlileri kışa saklıyorum) tiyatro evreninde keyifli bir yolculuğa çıkarttı beni. Her oyun ayrı bir dünyayı yansıttı sahneden ve her dünya kendi rengi, çizgisi, estetik anlayışıyla çıktı karşımıza; ancak beni asıl heyecanlandıran birçoğunda izlediğim yeni bir tiyatro dili arayışı, tiyatronun sınırlarını zorlama girişimi oldu.
Programda yer alan üç Japon oyunu (“Elektra”, “Yorobishi”, “Cıva&Ölü 1”) insan bedeninin merkezde yer aldığı ve daha çok Batı tiyatrosunda görülen dil ile beden arasındaki karşıtlığın olabildiğince yok edildiği çalışmalardı. Örneğin, “Elektra”nın yönetmeni Suzuki, dili bedenin bir parçası, onun bir uzantısı olarak kullanır, bedenin eylemlerinden biri olarak değerlendirilir dil. Bedenin ruhu dil aracılığıyla kendini gösterir sanki; ruh, söz aracılığıyla dile gelir. Klasik Japon tiyatrosundan -özellikle No ile Kabuki’den- esinlenen bir biçem geliştiren yönetmen, geleneğin yöntem ve yaklaşımının çağdaş tiyatro bağlamında yeniden değerlendirilmesiyle yetinmez; klasik metni, kurulan sahne metninin yapısına göre yeniden oluşturur.

Zamanın Akışı
Modern dünyanın içinde boğulduğu şiddet taşkınlığı bedenden fışkıran büyük öfke olarak yansıtılır “Elektra”da. Yönetmen, baş kahramanını, hastalarla hasta olmayanlar arasında hiçbir ayrımın bulunmadığı bir akıl hastanesinde gösterir. Elektra’nın içinde kısılıp kaldığı durum, son derece denetimli bedensel devinimler ve sesin dramatik kullanımının izlediği gerçek dışı bir çizgide verilir.
Dans ağırlıklı “Yorobishi”de de No’yu seyrettik ama “Elektra”dan çok farklı bir biçimde. Burada tanık olunan, No tiyatrosunun -bir oyuncunun yansıttığı- özgün haliyle, onun hareket düzeninin çağdaş dans figürleriyle harmanlaştırılmış biçiminin birlikte kullanılmasıydı. Yani bir bileşimden çok yan yanalık söz konusuydu “Yorobishi”de. Kör Yorobishi’nin baharda Kayısı Perisi’ne âşık oluşunu anlatan oyunda hazin son aktarılırken sahnede çalınan flüt romans havasını pekiştirir, zamanın akışını verir. Üçüncü kişi gerek kostümü, gerek yürüyüşü, hareketleri, yavaşlığı, durgunluğu, ses kullanımı ve gerçekdışılığıyla tipik bir No kişisidir ve Yorobishi’nin Budist eğitimi sürecindeki babasını simgeler.

İçsel Dans
“Cıva&Ölü 1” gösterisinde artık ses de yok olur. Yalnızca beden vardır karşımızda. Ancak ait olduğu kişiyi belirtmeyen anonim bir bedendir bu. Salt insan bedenidir; bedenle birlikte yüz de beyaza boyanmıştır. “Cıva&Ölü 1” aracılığıyla Butoh ile, daha uzun adıyla Mutlak Karanlığın Dansı ile tanıştık festivalde. Çok sıkı bir eğitimin ardından oyuncunun bedenini yoğurup istediği biçime sokabildiği, neredeyse seçilemeyen yavaşlıkta hareketlerle gelişen ve “içsel dans” olarak nitelenebilecek bir çalışma. Dans eden yoğun enerji. Zaman kullanımı, hareket ekonomisi klasik Japon tiyatrosunu aşan boyutta, ama 1950’lerin sonlarında ortaya çıkan Butoh temelde söz konusu tiyatrodan beslenmekte.
Bu dansın doğuş nedeninin, kurucusunun II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima’nın bombalanmasını yaşaması olduğu söylenir. Şunu da eklemek gerek: Butoh dansı ya da dans tiyatrosu bedenin gücünü, denetimini vb. ortaya koyan bir “gösteri” değildi. Kendi felsefesi olan, kendi içsel dünyasını beden aracılığıyla, dışarı sızdırdığı o sınırsız enerjiyle veren bir performanstı. Dahası, dramatikti; insanın içine işliyordu, adını koyamadığınız bir duyguyu yaşatıyordu size.

Şiddet Ve Estetik
“Sutra”da yepyeni bir dans biçemiyle karşılaştığımız gibi küresel bir ortaklığa da tanık olduk: Flaman-Fas kökenli bir koreograf, Hint rahipler tarafından Çin’in bir eyaletinde kurulmuş bir tapınakta yaşayan on yedi rahiple gösteri hazırlar. Polonyalı bir sanatçı Batı müziği çalgılarıyla özel bir beste yapar, yine dünyaca ünlü bir başka sanatçı, insan boyutunda yirmi bir ahşap kutuyla sürekli değişen, biçimden biçime giren, son derece estetik ve işlevsel bir sahne ortamı gerçekleştirir.
Tapınaktaki rahiplerin Kung-Fu, Tai-Chi gibi savaş sporlarının ayrılmaz bir parçası olduğu sıkı bir eğitimden geçtiklerini öğreniyoruz broşürden. Beni asıl heyecanlandıran tam da bu nokta oldu: Şiddet içeren Kung-Fu benzeri etkinliklerin yaratıcının elinde nasıl sanata dönüştüğüne tanık oldum. İnsan bedeninin sert kullanımı, şiddetli devinimler estetik boyutlar kazanmış ve öteki etmenlerle birlikte (sahne tasarımı, kostüm, müzik) sanatsal bir şölene dönüştürülmüştü.
Sürecek
  • YAYIN ADI:
    Cumhuriyet Gazetesi
  • YAYIN TARİHİ :
    21. 06. 2010
*
*
aile, a. fugard, antigone, ast, a. vitez, anlatı, bilsak tiyatro, bilsak tiyatro atölyesi, b. karasu, b. necatigil, birey, brecht, boulgakov, baskı, birey olma, bir halk düşmanı, beden, bakış, bakan, bakılan, baktırma, büchner, chéreau, cinsellik, claudel, çağdaş türk tiyatrosu, çağdaş tiyatro, çocuk/birey, çehov, çocuk oyunları, çocuk tiyatrosu, çağdaş sahne tasarımı, dil/beden, damıtılmış kırmızı, doğu-batı uygarlığı, dil/düşünce, düş/gerçek, dil ve düşünce, dram, danton'un ölümü, doksanüç, dil, dramaturgi, dramaturg, dostoyevski, dekor, dil arayışı, ellen stewart, eylem/özgürlük,